You have to pay the price.
- Bedelini ödemek zorundasın.
True friendship is priceless.
- Gerçek arkadaşlık bedelsizdir.
I know what that's worth.
- Onun bedelinin ne olduğunu biliyorum.
The wages of sin are death.
- Günahın bedeli ölümdür.
He received no compensation for his service.
- O hizmeti için hiçbir bedel almadı.
Money cannot compensate for life.
- Para yaşamın bedelini ödeyemez.
Tom didn't have enough money to pay his rent.
- Tom'un kira bedelini ödemek için yeterli parası yoktu.
Next time you'll pay for it!
- Bir dahaki sefere bunun bedelini ödersin!
Someone has to pay the price.
- Birisi bedeli ödemek zorunda.