تعريف bearings في الإنجليزية التركية القاموس.
- {i} yön
Metrodan çıktığımda yönümü kaybettim.
- I lost my bearings when I came out of the subway.
- {i} kerteriz
- {i} yön tayini
- anlayış
- {i} yatak
- {i} mil yatağı
- burç
- bearing
- duruş biçimi
- bear
- dayanmak
- bearing
- alâka
- bearing
- katlanma
Katlanma dayanılmaz olabilir.
- Bearing can be unbearable.
- bear
- katlanmak
Yapabileceğimiz tek şey ona katlanmaktı.
- The only thing we could do was to bear with it.
- bear
- taşımak
Gölün üstündeki buz senin ağırlığını taşımak için çok ince.
- The ice on the lake is too thin to bear your weight.
O, Marilyn Monroe'ya acayip bir benzerlik taşımaktadır.
- She bears an uncanny resemblance to Marilyn Monroe.
- bearing
- (Mühendislik) Rulman
Rulmanlarımı almam için bana bir dakika ver.
- Give me a minute to get my bearings.
- bearing
- duruş
- bear
- {i} ayı
Ben çocukken, komşuları korkutmak için bir evcil kahverengi ayım olsun istedim.
- When I was little, I wanted to have a pet brown bear to scare my neighbors.
Benjamin, bir ayıyı tüfekle vurdu.
- Benjamin shot a bear with a rifle.
- bearing
- taşıyan
Musa ilahi emirleri taşıyan dağdan indi.
- Moses came down from the mountain bearing divine commandments.
- bear
- {f} gütmek (kin)
- bear
- {f} üstlenmek
- bear
- hantal kimse
- bear
- ayıya benzer hayvan
- bear
- kaba kimse
- bear
- {f} taşı
O, Marilyn Monroe'ya acayip bir benzerlik taşımaktadır.
- She bears an uncanny resemblance to Marilyn Monroe.
Buz bizim ağırlığını taşıyabilecek mi?
- Will the ice bear our weight?
- bear
- hazmetmek
- bear
- (Hukuk) tahammül etmek
- bear
- doğurmak, dünyaya getirmek
- bearing
- (Borsa) Yataklama
- bear
- borsada fiyatlar düşecek ümidiyle ilerde alacağı tahvil ve senetleri evvelden satan kimse
- bear
- {f} (bore/eski bare, borne)
- bear
- {f} duymak (sevgi)
- bear
- {f} sapmak
- bear
- {i} spekülatör
- bear
- {f} değmek
- bear
- dönmek
- bear
- getirmek
- bear
- doğurmak
- bear
- kaba adam
- bear
- borsa fiyatlarını düşürmek
- bearing
- {i} etki
- bearing
- içeren
- bearing
- irtibat
- bearing
- tahammül etme
- bearing
- {i} hareket
- bearing
- yön
Metrodan çıktığımda yönümü kaybettim.
- I lost my bearings when I came out of the subway.
- bear
- götürmek
- bear
- koca oğlan
- bear
- beslemek
- bear
- sevgi duymak
- bear
- vermek (meyve)
- bear
- basmak
- bear
- gelmek
- bear
- kin gütmek
- bearing
- bedenin duruşu
- bearing
- tahammül
- bearing
- yastık
- bearing
- rota
- bearing
- taşıyıcı
- bearing
- (Otomotiv) kusinet
- bearing
- orta kapak
- bearing
- (Havacılık) yatk
- bearing
- yataklamak
- bearing
- katlanarak
- bearing
- ürün
- bearing
- konum açısı
- bearing
- burç
- bearing
- (Jeoloji) semt açısı
- bearing
- yuva
- bearing
- ürün verme
- bearing
- burç yatak
- needle bearings
- iğneli rulman
- bear
- {f} sineye çekmek
Tom'un sineye çekmekten başka seçeneği yoktu.
- Tom had no choice but to grin and bear it.
- bear
- vurguncu
- bear
- aklında olmak
- bear
- uygun olmak
- bear
- bulundurmak
- bear
- sahip olmak
- bear
- kaldırmak
- bear
- ürün vermek
- bear
- uymak
- bear
- çekmek
Tom'un ya sabır çekmek dışında bir seçeneği yoktu.
- Tom had no choice but to grin and bear it.
- bear
- yakışık almak
- bearing
- meyve verme
Meyve vermeden önce, portakal ağaçları turuncu çiçekleri ile çiçek açar.
- Before bearing fruit, orange trees bloom with orange blossoms.
Meyve vermeden önce portakal ağaçları azahar adı verilen bir çiçekle çiçek açarlar.
- Before bearing fruit, orange trees blossom with a flower called an azahar.
- bearing
- yatak
- bearing
- ilişki
- bearing
- doğurma
- bearing
- doğum
- bearing
- ilinti
- bearing
- taşıma
- bearing
- dayanma
- have no bearings on
- ile ilgisi olmamak
- lose one's bearings
- pusulayı şaşırmak
- lose one's bearings
- yolunu kaybetmek
- roller bearings
- makaralı yatak
- roller bearings mill
- makaralı yatak mili
- ball bearings
- bilyalı rulmanlar
- bear
- (Finans) Borsa spekülatörü
- bear
- (Çiçek, yaprak) açmak
A tree bears leaves in spring.
- bear
- borsada büyük oynayarak fiyatları etkileyen kimse
- heating of bearings
- yatakların ısınması
- in all its bearings
- tüm yatakları içinde
- anchorage bearings
- ankraj mesnetleri
- armorial bearings
- arma
- armorial bearings
- hanedan arması
- bear
- {f} spekülasyon yapmak
- bear
- {f} dişini sıkmak
- bear
- spekülatör,v.taşı: n.ayı
- bear
- {f} taşımak; kaldırmak: It won't bear your weight. Senin ağırlığını kaldırmaz. They have the right to bear arms
- bear
- bearberry ayı üzümü
- bear
- sine
O, büyük sinema güzelliklerinden biri olan Ingrid Bergman'a şaşırtıcı bir benzerlik taşımaktadır,
- She bears a striking resemblance to Ingrid Bergman, one of the great cinema beauties.
Tom'un sineye çekmekten başka seçeneği yoktu.
- Tom had no choice but to grin and bear it.
- bear
- {f} yönelmek
- bear
- {f} vermek
- bear
- açıkçı
- bearing
- {i} üstlenme
- bearing
- {i} ilgi
- bearing
- (Tekstil) 1. yatak 2. rulman
- bearing
- mahsul
- bearing
- {i} çekme
- bearing
- mak yatak
- bearing
- hasıl etme
- bearing
- lose ones bearings şaşırmak
- bearing
- {f} katlan: prep.katlanarak,yatak
- bearing
- (Askeri) YÖN, KERTERİZ, İSTİKAMET: Özel bir referans noktasından diğer bir noktaya, saat yelkovanı dönüş istikametinde ölçülen belirli bir noktadaki yatay açı. Ayrıca bakınız: "grid bearing; relative bearing"
- bearing
- {i} hal, tavır, davranış
- bearing
- verme
Meyve vermeden önce portakal ağaçları azahar adı verilen bir çiçekle çiçek açarlar.
- Before bearing fruit, orange trees blossom with a flower called an azahar.
Meyve vermeden önce, portakal ağaçları turuncu çiçekleri ile çiçek açar.
- Before bearing fruit, orange trees bloom with orange blossoms.
- bearing
- {i} den. kerteriz
- bearing
- ayak
- bearing
- bearing body yatak gövdesi
- bearing
- kiriş ve eşik gibi şeylerin dayandığı destek
- bearing
- kerteriz
- bearing
- davranış
- bearing
- mil yatağı
- calender bearings
- (Matbaacılık, Basımcılık) kalender yatakları
- calender bearings
- (Matbaacılık, Basımcılık) kalender rulmanları
- connecting rod bearings
- piston kolu yatakları
- connecting rod bearings
- (Otomotiv) biyel kolu yatakları
- find bearings
- (deyim) find one's bearings yeni bir duruma yere uyum sağlamak,bulunduğu yeri saptamak
- find one's bearings
- yolunu bulmak
- get bearings
- (deyim) get one's bearings yeni bir duruma yere uyum sağlamak,bulunduğu yeri saptamak
- get one's bearings
- yolunu bulmak
- get one's bearings
- yönünü belirlemek
- lose bearings
- (deyim) lose one's bearings nerede bulunduğunu bilmemek,şaşırmak
- lose one's bearings
- kaybolmak
- lose one's bearings
- şaşırmak, pusulayı şaşırmak
- lose one's bearings
- ne yapacağını bilememek
- number of main bearings
- krank yatak sayısı
- take the bearings
- yönünü bulmak
- worn king pin bearings
- aks başı rulmanı