Herkesin hem güçlü hem de zayıf noktaları vardır.
- Everyone has both strong and weak points.
İki insan birbirlerini mükemmel şekilde anlıyorlardı, ve birbirlerinin güçlü niteliklerine karşılıklı saygıları vardı.
- The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.
Bütün gün boyunca kuvvetli bir rüzgar esti.
- A strong wind blew all day long.
Kuvvetli bir rüzgar vardı.
- There was a strong wind.
Tom'un içkisi seninkinden ya da benimkinden daha sert.
- Tom's drink is stronger than yours or mine.
Dün sert rüzgarların yanı sıra, yoğun yağmur yağdı.
- Not only were there strong winds yesterday, but also it rained heavily.
Mukavva, kağıttan daha mukavemetlidir.
- Cardboard is stronger than paper.
Bu çay çok demli. Biraz su ekle.
- The tea is too strong. Add some water.
Demli ve koyu kahvemi sevme tarzımdır.
- Dark and strong is how I like my coffee.
Tom'un el sıkışması çok güçlü.
- Tom's handshake is very strong.
Onun el sıkışması çok güçlüdür.
- His handshake is very strong.
Bu merdiven benim ağırlığımı taşıyacak kadar güçlü mü?
- Is this ladder strong enough to bear my weight?
Açlık en ağır sorunlardan biridir.
- Hunger is one of the strongest griefs.
Tom'un Mary'ye olan yoğun ilgisi, bende şiddetli bir kıskançlık hissi uyandırdı. Ama belli etmedim.
- Tom's strong interest in Mary provoked my jealousy. But I managed to conceal.
Bir tayfun kuvvetli rüzgarlarla ve toplu taşıma araçlarını durduran şiddetli yağmurlarla çarşamba günü Tokyo'yu vurdu.
- A typhoon hit Tokyo on Wednesday with strong winds and heavy rains stopping public transportation.
Karton, kağıttan daha sağlamdır.
- Cardboard is stronger than paper.
Bu ipin yeterince sağlam olduğunu düşünüyor musun?
- Do you think this rope is strong enough?
O,İngilizceyi istikrarlı bir Alman aksanıyla konuşur.
- He speaks English with a strong German accent.
İhracaatlar güçlüyken, ithalatlar istikrarlı kalırken ülkenin ticaret dengesi geçen yıl gelişti.
- The nation's trade balance improved last year as exports were strong, while imports remained steady.
O, dürüst, güçlü ve kararlar vermek için istekliydi.
- He was honest, strong, and willing to make decisions.
Mary çok iradeli bir kadın.
- Mary is a very strong-willed woman.
Tom çok iradeli bir kişi.
- Tom is a very strong-minded person.
Boğa boğa güreşçisinden daha güçlüdür ama o neredeyse her zaman kaybeder.
- The bull is stronger than the bullfighter, but he almost always loses.
Bu kahve benim için çok koyu.
- This coffee is too strong for me.
Neden kahveyi koyu seviyorsun?
- Why do you like coffee strong?
Tavsiyemi dinlemenizi şiddetle ısrar ediyorum.
- I strongly urge you to follow my advice.
Senatör Hoar şiddetle antlaşmaya karşı konuştu.
- Senator Hoar spoke strongly against the treaty.
Britanya halkı köleliğe kuvvetle karşı çıktı.
- The British people strongly opposed slavery.
Onlar benim önerime kuvvetle karşı çıkıyorlar.
- They are strongly opposing my proposal.
The man was nearly drowned after a strong undercurrent swept him out to sea.
Jake was tall and strong.
a strong verb.
The enemy's army force was five thousand strong.
He is strong in the face of adversity.
... strong economy. An economy that has 23 million people looking for work is not a strong economy. ...
... cut our commitment to our military. I will keep America strong and get America's middle ...