Tuhaf nesnenin yüzeyi oldukça pürüzlüdür.
- The surface of the peculiar object is fairly rough.
Nesnenin yüzeyi oldukça pürüzlü.
- The surface of the object is fairly rough.
Dennis'in kaba davranışları yoktur.
- Dennis doesn't have rough manners.
Kaba kumaş çocuğun nazik cildini incitti.
- The rough material hurt the child's tender skin.
Türbulanstan dolayı sert bir uçuş yaptık.
- We had a rough flight because of turbulence.
Kendine bu kadar sert olma.
- Don't be so rough on yourself.
Fırtınalı denizlerde onu deniz tuttu.
- She become seasick in rough seas.
Fırtınadan dolayı deniz haşindi.
- The sea was rough because of the storm.
Onun nerede olduğuyla ilgili kabaca bir fikrim var.
- I have a rough idea where it is.
Tom'un sorunun nasıl çözüleceği hakkında kabaca bir fikri var.
- Tom has a rough idea about how to solve the problem.
Deniz bugün oldukça dalgalı.
- The sea is pretty rough today.
Tekne dalgalı denizde şiddetle sallandı.
- The little boat bobbed on the rough sea.
Tom iş yerinde kötü bir gün geçirdi.
- Tom had a rough day at work.
Köye giden yol çok engebeli.
- The road to the village is very rough.
Engebeli arazi yürüyüşçülerin ilerlemesini frenledi.
- The rough terrain checked the progress of the hikers.
Tom sıkıntılı bir gece geçirdi.
- Tom had a rough night.
Tom yontulmamış bir insan.
- Tom is a diamond in the rough.
Kabaca konuşursak, otobüste yaklaşık 30 kişi vardı.
- Roughly speaking, there were about 30 people in the bus.
Asya yaklaşık olarak Avrupa'nın dört katı büyüklüktedir.
- Asia is roughly four times the size of Europe.
Asya yaklaşık olarak Avrupa'nın dört katı büyüklüktedir.
- Asia is roughly four times the size of Europe.
Engebeli arazi yürüyüşçülerin ilerlemesini frenledi.
- The rough terrain checked the progress of the hikers.
Zor bir gün geçirdim.
- I've had a rough day.
Tom geçen yıl zor günler geçirdi.
- Tom had a rough time last year.
Tom aşağı yukarı Mary ile aynı yaşta.
- Tom is roughly the same age as Mary.
Benim Çincem mükemmel olmaktan uzak, ama aşağı yukarı onun söylediği her şeyi anlayabiliyorum.
- My chinese is far from perfect, but I can roughly understand everything he is saying.
Tuhaf nesnenin yüzeyi oldukça pürüzlüdür.
- The surface of the peculiar object is fairly rough.
Bir kedinin dili pürüzlüdür.
- The tongue of a cat feels rough.
The sea was rough.
Being a teenager these days can be rough.
A rough estimate.
The rock was one of those tremendously solid brown, or rather black, rocks which emerge from the sand like something primitive. Rough with crinkled limpet shells and sparsely strewn with locks of dry seaweed, a small boy has to stretch his legs far apart, and indeed to feel rather heroic, before he gets to the top.
The gangsters roughed him up a little.
This box has been through some rough handling.
... going through a rough time, sarcastic. I think that these personality traits that come through ...
... thousand site exposed to the rough continental climate ...