Herkes haklı olmak ister.
- Everyone wants to be right.
Sami her zaman her durumda haklı olmak istiyor.
- Sami always wants to be right in all situations.
Tom'a hemen geride olacağımı söyledim.
- I told Tom I'd be right back.
Hemen arkanda olacağım.
- I'll be right behind you.
Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.
- In America cars drive on the right side of the road.
Sana sağa dönmeni emrediyorum
- I order you to turn right.
Sanırım sen haklısın.
- I think you're right.
Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.
- Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children.
Amanın, sen haklısın, ben onu hiç bilmiyordum.
- Oh my, you're right, I didn't know that at all.
O, anladığım kadarıyla haklıdır.
- The way I see it, he is right.
Onu yazman gerektiği doğrudur.
- It is right that you should write it.
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
Onun yanıtı doğruluktan uzak.
- His answer is far from right.
Gerçekten şu anda konuşamam.
- I really can't talk right now.
Birinin haklı diğerinin hatalı olduğunu gerçekten söyleyebileceğimizi sanmıyorum.
- I don't think we can really say that one is right and the other is wrong.
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
Bir bisiklet yolu doğrudan doğruya evimin önünden geçer.
- A bike path goes right past my house.
Sana sağa dönmeni emrediyorum
- I order you to turn right.
O, sağa doğru keskin bir dönüş yaptı.
- He made a sharp turn to the right.
Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
- Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
Herkes haklı olmak ister.
- Everyone wants to be right.
Sami her zaman her durumda haklı olmak istiyor.
- Sami always wants to be right in all situations.
Tamamen isabetli bir soru sordular.
- They asked a question that was right on the mark.
Tom bir şeyin doğru olmadığını fark etti.
- Tom realized something wasn't right.
Tom bir şeyin oldukça doğru olmadığından kuşkulanmaya başladı.
- Tom began to suspect something wasn't quite right.
Onun arabasının sağa doğru döndüğünü gördüm.
- I saw his car veering to the right.
O, masayı sağa doğru kaydırdı.
- He moved the desk to the right.
Bob benim tavsiyemi dinleseydi, şimdi her şey tamam olacaktı.
- If Bob had taken my advice, everything would be all right now.
Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
- It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
Hemen doktoru arayın.
- Call the doctor right away.
Onun mektubunu hemen yanıtlamayı planlıyorum.
- I plan to reply to his letter right away.
İşleri düzeltmek için ne gerekiyorsa yapacağım.
- I'll do whatever it takes to make things right.
Onu düzeltmek için ne gerekiyorsa yapacağım.
- I'll do whatever it takes to make it right.
Bu pek doğru görünmüyor.
- That doesn't seem right.
Pekala. Şimdi gidiyorum.
- All right. I'm leaving.
Bu ceket bana uygun mudur?
- Is this jacket right for me?
Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.
- The house looked good; moreover, the price was right.
Derhal ilgilenilmesi gereken daha büyük sorunlarımız var.
- We have bigger problems that need to be taken care of right away.
Şu anda yapmam gereken bir şey var.
- There's something I need to do right now.
Tamam, şimdi yetki bende.
- All right, I'm in charge now.
Şu anda tamamen ciddiyim.
- I'm being completely serious right now.
Ben şimdi tamamen iyiyim.
- I am quite all right now.
Haklı olabilirsin, ama bizim çok az farklı bir görüşümüz var.
- You may be right, but we have a slightly different opinion.
Tom'un şu anda konuşmayı canı çok istemiyor.
- Tom doesn't feel much like talking right now.
Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
- Cheer up! It will soon come out all right.
Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
- Cheer up! Everything will soon be all right.
Sola dönerseniz, kiliseyi sağ tarafınızda bulursunuz.
- If you turn to the left, you will find the church on your right.
Sağ tarafınıza yatın.
- Lie on your right side.
Bu hataları düzeltmelisin.
- You must put these mistakes right.
Şu anda düzgün düşünemiyorum.
- I can't think straight right now.
Beni suçlamak seni daha iyi hissettiriyorsa, dosdoğru git.
- If blaming me makes you feel better, go right ahead.
Dosdoğru bize geliyor!
- It's coming right at us!
Eğer doğru olarak hatırlıyorsam, onlar kuzenler.
- They are cousins, if I remember rightly.
Bu video kaydedici sağlıklı çalışmıyor.
- This video recorder doesn't work right.
Baharat tam sağlıklıydı.
- The seasoning is just right.
Şu anda düzgün düşünemiyorum.
- I can't think straight right now.
Ben işi düzgün yapabilirim!
- I can do the job right!
Aklı başında biri nasıl bununla aynı fikirde olmaz?
- How could anyone in their right mind disagree with this?
Aklı başında biri öyle bir şeyi nasıl yapabilir?
- How could anyone in their right mind do something like that?
En güvenilir adamım ol.
- Be my right-hand man.
O düzenli yemek yemiyor. Ben onun hasta olduğunu düşünüyorum.
- He's not eating right. I think he's sick.
Sağcılar çoğunlukla düzenleyici mevzuatı sevmezler.
- Rightists often dislike regulatory legislation.
Mayuko doğruca eve gitti.
- Mayuko went right home.
Bir otelde oda kiraladım ve doğruca yatmaya gittim.
- I checked into a hotel and went right to sleep.
Bu iki çizgi dik açılıdır.
- These two lines are at right angles.
Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.
- The house looked good; moreover, the price was right.
Tom nereye gittiğini tam olarak biliyordu.
- Tom knew right where he was going.
Şu anda tam olarak açık değiliz.
- We're not exactly open right now.
Benim için her şey yolunda gitti.
- Everything went right for me.
Burada her şey yolunda mı?
- Is everything all right out here?
Tom tam doğru zamanda geldi.
- Tom arrived at just the right moment.
Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
- It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
O düzenli yemek yemiyor. Ben onun hasta olduğunu düşünüyorum.
- He's not eating right. I think he's sick.
Hiç kimse dürüst ve enerjik bir şekilde iyi ve adil bir neden için savaşma hakkınızı inkar edemez.
- No one will deny your right to fight honestly and energetically for a good and just cause.
Bunun çabuk yapılmasını mı istiyorsun yoksa doğru dürüst yapılmasını mı istiyorsun?
- Do you want this done quickly or do you want this done right?
Onun yanıtı doğruluktan uzak.
- His answer is far from right.
Onun ofisi orada sağda.
- His office is right up there.
En sağdaki şerit yapım aşamasındadır.
- The rightmost lane is now under construction.
Her zaman sağdan gelen trafiğe yol ver.
- Always give way to traffic coming from the right.
Sağdan bir sonraki sokağa sap.
- Turn right on the next street.
After the accident, her right leg was slighly shorter than her left.
I thought you'd made a mistake, but it seems you were right all along.
When the wind died down, the ship righted.
Luckily we arrived right at the start of the film.
The political right holds too much power.
You have no right to go through my book.
'You lost?' / Colin spun round. Looking at him was a nurse, her eyebrows raised. / 'No, I'm right, thanks,' said Colin.
The pharmacy is just on the right past the bookshop.
The kitchen counter formed a right angle with the back wall.
Righting all the wrongs of the war will be impossible.
The tow-truck righted what was left of the automobile.
We're on the side of right in this contest.
The fog was right hard to see through so I was on Tom Pritchard before I saw him.
... have the absolute right to dictate terms of use to anyone who wants to use it. If you ...
... Well, President, you're ' Mr. President, you're absolutely right, which is that with ...