Select Keyboard: Türkçe ▾ X
| ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Kapının tam iç tarafında bir köpek buldum.
- I found a dog just inside the gate.
Yuriko deniz biyolojisinden mezun bir öğrenci, bir balık tankının içinde uykuya daldı ve ahtapotlar ve deniz yıldızları ile kaplı olarak uyandı.
- Yuriko, a marine biology grad student, fell asleep inside a fish tank and awoke covered in octopuses and starfish.
Kutuyu açtım ve içine baktım.
- I opened the box and looked inside.
Tom evinin içerisinde kim olduğunu biliyordu.
- Tom knew who was inside his house.
Mağaranın içerisindeki bütün bu insanları alın.
- Get all these people inside the cave.
Duvarların içindeki askerler iyi korunuyordu.
- Troops inside the walls were well protected.
Öfkeli kalabalık polis minibüsünün etrafını sarıp içindeki pedofili zanlısına hakaretler yağdırdı.
- The angry crowd clambered around the police van shouting insults at the suspected paedophile inside it.
Özünde, hepimiz birbirimize benzeriz.
- We are all alike, on the inside.
Evimin içinde iki tane zombi var.
- There are two zombies inside my house.
Mektup zarfın içinde.
- The letter is inside the envelope.
Tom karın kar küresi içine düşüşüne baktı.
- Tom looked at the snow falling inside the snow globe.
Böceklerin organlarının çoğu karınlarındadır.
- Most of a insect's organs are inside its abdomen.
İçeriden birinin yardımıyla işlenmiş bir suçtu.
- It was an inside job.
Dışarıda daha fazla zaman ve içeride daha az zaman harcamalısın.
- You should spend more time outside and less time inside.
Zaman geçmez ya da gitmez, zaman içimizde kalır.
- Time doesn't pass or go away, time remains inside us.
Benim içimi dışımı biliyorsun.
- You know me inside and out.
Mary bir pasta içinde ceza evine bir demir testeresi bıçağını gizlice sokmaya çalıştı.
- Mary tried to smuggle a hacksaw blade into the prison inside a cake.
İçerdeydim, bekliyordum.
- I was inside, waiting.
Belki içerde kalsam daha iyi olur. Hava böyleyken kim dışarı çıkmak ister?
- Maybe it would be better if I were to just stay inside. Who wants to go out when the weather's like this?
Tom tekrar binanın içine yürüdü.
- Tom walked back inside the building.
Tom fırtına geçinceye kadar kanoyu evin içine koymamız gerektiğine karar verdi.
- Tom decided that we should put the canoe inside the house until the storm passed.
İçeriye gelmek ister misiniz?
- Would you like to come inside?
Bu lokantada pilav olup olmadığını merak ederek içeriye girdim.
- Wondering if that restaurant had plov, I went inside.
Ev dahili ve harici temizlendi.
- The house was cleaned inside and out.
Eating that stuff will damage your insides.
The car in front drifted wide on the bend, so I darted up the inside to take the lead.
The first pitch is ... just a bit inside.
He's inside, doing a stretch for burglary.
... artillery, all of it, the battlefield laid out for you right inside your lens. All ...
... really easy for you to increase engagement inside ...