Burada olduğumuz için şanslıydık.
- You were fortunate to be here.
Tom kendinden daha az şanslı olanlara yardım etmek için zamanının çoğunu harcamaya gönüllüydü.
- Tom volunteered a good deal of his time to helping those less fortunate than himself.
Allahtan, kimse yaralanmadı.
- Fortunately, no one was hurt.
Ben evden her zamankinden daha geç ayrıldım ama bereket versin ki tren için tam zamanında vardım.
- I left home later than usual, but fortunately I was in time for the train.
Bereket versin ki Tom kazada ölmedi.
- Fortunately, Tom didn't die in the accident.
... I'll illustrate it with this story. Some years ago, I was fortunate enough to ...
... Those of us who have been fortunate, we do. ...