Sanat üzerine kitapları olan hoş bir kütüphanesi var.
- He has a fine library of books on art.
Bence hoş görünüyorsun.
- I think you look fine.
Kabul edilebilirler ve edilemezler arasında ince bir çizgi vardır.
- There's a fine line between what's acceptable and what's not.
O, ince yontulmuş özelliklere sahip bir kızdı.
- She was a girl with finely chiseled features.
İyiyim, teşekkürler. Ya siz?
- Fine, thank you. And you?
Ben, havanın iyi olacağını düşünüyorum.
- I think it will be fine.
Çaba güzel sonuçlar üretir.
- Effort produces fine results.
Konuşması birçok güzel cümle içeriyordu.
- His speech contained many fine phrases.
Bir dolar para cezasına çarptırıldım.
- I was fined a dollar.
Tom 300 dolar para cezası ödedi.
- Tom paid a $300 fine.
Sanırım her şey yolunda.
- I think everything's fine.
Onlar Pandora'nın kutusunu açana kadar her şey yolunda.
- Everything is fine until they open Pandora's box.
Onun bir tepenin üzerinde yer alan evinin güzel bir manzarası var.
- Situated on a hill, his house commands a fine view.
Dağın zirvesinden güzel bir deniz manzarası alabilirsin.
- You can get a fine view of the sea from the mountaintop.
Cümlede bir sıkıntı göremedim.
- The sentence seems fine to me.
Rahatla, iyi gidiyorsun.
- Relax, you're doing fine.
Sağlıklı bir merak, aslında güzel bir şeydir.
- A healthy curiosity is truly a fine thing.
Güzel sağlıklı bir bebek doğurdu.
- She gave birth to a fine healthy baby.
Bayırturpunu soy ve ince ince doğra.
- Peel and finely chop the horseradish.
Öyle güzel bir gündü ki çok iyi eğlendik.
- It was such a fine day that we had a very good time.
Bu o zamandan beri çok iyi.
- It has been very fine since then.
O, orada ne olduğu ile ilgili güzel bir açıklama yazdı.
- He wrote a fine description of what happened there.
Tom'un cezayı ödemekten başka hiçbir seçeneği yoktu.
- Tom had no choice but to pay the fine.
Ken hızdan dolayı 7.000 yen para cezasına çarptırıldı.
- Ken was fined 7,000 yen for speeding.
Bu kahveyi çok ince öğüt.
- Grind this coffee very fine.
Ben iyiyim. Sadece küçük bir kesik.
- I'm fine. It's just a little cut.
Bu öğleden sonra hava güzel olacak.
- It will be fine this afternoon.
Umarım bu güzel hava hafta sonuna kadar sürer.
- I hope this fine weather lasts till the weekend.
Mükemmel iyi hissediyorum.
- I feel perfectly fine.
He refilled his glass. ‘The fine is very good,’ he said.
... and Amazon, by the way, does a fine product as well-- ...
... watching or anything. So I think you'll probably be just fine. ...