Bebek tüm gece ağladı.
- The baby cried all night.
Diğer tüm diller Uygurca'dan daha kolaydır.
- All the other languages are easier than Uighur.
Para bütün kötülüğün köküdür.
- Money is the root of all evil.
Eğer yarın yağmur yağarsa, bütün gün evde kalacağım.
- If it rains tomorrow, I will stay at home all day.
Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.
- Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout.
Parlayan her şey altın değildir.
- All that glitters is not gold.
Kılıç çekenlerin hepsi kılıçla ölecek.
- All those who take up the sword shall perish by the sword.
Onların hepsi sadece kızları götürmek için buradalar.
- All of them are just here to pick up girls.
Bir insan her şeyden önce görünümü ile değerlendirilecektir.
- One will be judged by one's appearance first of all.
Parlayan her şey altın değildir.
- All that glitters is not gold.
Herkes onun hatasına güldü.
- They all laughed at his error.
Herkes mutlu görünüyordu.
- They all looked happy.
Tom'un tüm isimlerimizi hatırlayabilmesinden özellikle etkilendim.
- I'm particularly impressed that Tom could remember all of our names.
Kuzey Afrikalılar az çok İtalyanlar gibidirler. Hepimiz Akdeniz çevresinde yaşayan insanlarız ve birçok kültürel özellikleri paylaşırız.
- North Africans are more or less like Italians. We're all people who live around the Mediterranean Sea and we share many cultural traits.
Bunu yapmak zorundasın, tıpkı hepimizin yaptığı gibi.
- You have to do it, just like we all do.
Bu giysinin içinde tıpkı bir sporcu gibi görünüyorum fakat gerçek şu ki hiç spor yapmam.
- I look for all the world like an athlete in this outfit, but the truth is I don't do any sports at all.
Hepinizle tekrar görüşmeyi ümit ediyorum.
- I hope to meet you all again.
Ebeveynlerim Tom'u tekrar görmem için bana izin vermedi.
- My parents didn't allow me to see Tom again.
Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.
- Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
Tepe tamamen karla kaplıydı.
- The hill was all covered with snow.
Ben dünyadaki tüm kuşların efendisiyim ve sadece düdüğüme üflemek zorundayım ve her biri bana gelecektir.
- I am master of all the birds in the world, and have only to blow my whistle and every one will come to me.
Her biri için bir dizüstü bilgisayar yerine bütün konularım için üç halkalı klasör kullanırım.
- I use a three-ring binder for all my subjects instead of a notebook for each one.
O, tümüyle cümlelerle ilgilidir. Sözcüklerle değil.
- It's all about sentences. Not words.
O tümüyle siyah giyindi.
- She was dressed all in black.
O özbeöz Amerikalı bir adamla evlenmek istedi.
- She wanted to marry an all-American man.
O, tümüyle cümlelerle ilgilidir. Sözcüklerle değil.
- It's all about sentences. Not words.
Futbol takımımız kasabadaki diğer takımların tümünü yendi.
- Our soccer team beat all the other teams in the town.
Tom büsbütün o kadar kötü olamaz.
- Tom can't be all that bad.
Tüm İngilizce sözcüklerin %80'i diğer dillerden gelmiştir.
- 80% of all English words come from other languages.
Ben uyandığımda, diğer tüm yolcular inmişti.
- When I woke up, all other passengers had gotten off.
Sami, Leyla'nın bütün sorularını saf saf yanıtladı.
- Sami naively answered all of Layla's questions.
Kuşun tüyleri tamamen saf altındı.
- The bird's feathers were all of pure gold.
Bu bütünüyle korkunç bir hata.
- This is all a terrible mistake.
O, bütünüyle tuhaf görünür.
- It all seems so strange.
Tüm hayatı boyunca o kasabada yaşadı.
- She lived all her life in that town.
O, bütün hayatı boyunca bekar kaldı.
- He remained single all his life.
Kılıç çekenlerin hepsi kılıçla ölecek.
- All those who take up the sword shall perish by the sword.
O hepimizin en ağırıdır.
- He is the heaviest of us all.
Tüm yapmanız gereken bu cümleyi ezbere öğrenmek.
- All you have to do is to learn this sentence by heart.
Topladığımız tüm cümleleri Creative Commons Attribution lisansı altında serbest bırakıyoruz.
- We're releasing all the sentences we collect under the Creative Commons Attribution license.
You’ve got it all wrong.
The score was 30 all when the rain delay started.
All my friends like classical music.
Don't want to go? All the better since I lost the tickets.
Some gave all they had.
He lost everything he owned.
- He lost all his belongings.
He lost everything he owned.
- He lost all his possessions.
She gave her all, and collapsed at the finish line.
she therefore ordered Jenny to pack up her alls and begone, for that she was determined she should not sleep that night within her walls.
I was in Boston for almost the whole summer.
- I was in Boston almost all summer.
He ate the whole apple.
- He ate all of the apple.
Everyone who knew him admired him.
- All who knew him admired him.
Everyone makes mistakes.
- All men are fallible.
Tom disregarded Mary's advice completely.
- Tom ignored all of Mary's warnings.
We didn't see any children at all.
- We did not see any children at all.
That doesn't make any sense.
- That makes no sense at all.
... that we carry around in my head all the time we do have ...
... So I can't wait to see what you all to do with it. ...