Tom stifled a scream.
- Tom bir çığlık bastırdı.
I had to stifle my anger in front of him.
- Onun önünde öfkemi bastırmak zorunda kaldım.
She likes subdued colors.
- O bastırılmış renkleri sever.
He subdued his passions.
- O, tutkularını bastırdı.
He subdued his passions.
- O, tutkularını bastırdı.
I could not subdue the desire to laugh.
- Ben gülme arzumu bastıramadım.
It will take a long time to suppress the revolt.
- Ayaklanmayı bastırmak uzun sürecek.
She can't suppress her emotions.
- O, duygularını bastıramaz.
Tom suppressed his anger.
- Tom öfkesini bastırdı.
Tom suppressed a yawn.
- Tom bir esnemeyi bastırdı.
The army quelled the rebellion.
- Ordu isyanı bastırdı.
He's sexually repressed.
- O cinsel olarak bastırılmış.
She's sexually repressed.
- O cinsel olarak bastırılmış.
Tom had his ear pressed to the door, trying to hear what was going on in the next room.
- Tom kulağını kapıya bastırdı, bitişik odada neler olduğunu duymaya çalıştı.
She pressed her lips firmly together.
- Dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı.
She's sexually repressed.
- O cinsel olarak bastırılmış.
He's sexually repressed.
- O cinsel olarak bastırılmış.
I play bass guitar in a guitar ensemble.
- Bir gitar topluluğunda bass gitar çalarım.
Basset hounds are gentle dogs.
- Basset tazıları kibar köpeklerdir.
Are you happy with your new bass guitar?
- Yeni bas gitarından memnun musun?
I quit playing the bass guitar.
- Ben bas gitar çalmayı bırakıyorum.
Several politicians exerted strong pressure on the committee.
- Birçok siyasetçi komite üzerine güçlü bir baskı uygulamıştır.
He pressed me to stay a little longer.
- O biraz daha uzun kalmam için bana baskı yaptı.
This book will be printed next year.
- Bu kitap, gelecek yıl basılacak.
Tom finds it difficult to read small print.
- Tom küçük baskıyı okumayı zor buluyor.
Are you still playing the bassoon?
- Hâlâ bason çalıyor musun?
He had a book on physics published.
- Fizikle ilgili bir kitap bastırdı.
The first edition was published ten years ago.
- İlk baskı on yıl önce yayınlandı.
He pressed me to stay a little longer.
- O biraz daha uzun kalmam için bana baskı yaptı.
He pressed the button and waited.
- Butona bastı ve bekledi.
They'll keep pressing the foreman.
- Onlar ustabaşına baskı yapmaya devam edecekler.
The union is pressing for a ten-percent pay hike.
- Sendika yüzde on oranında ücret zammı için baskı yapıyor.
The first printing machine was invented by Gutenberg.
- İlk baskı makinesi Gutenberg tarafından icat edilmiştir.
Why did you put off the printing of my book?
- Benim kitabımın baskısını niçin erteledin?
He walked on tiptoe so that nobody would hear him.
- O, kimse onu duymasın diye parmak uçlarına basarak yürüdü.