Tom aslında Mary'nin yaptığı aynı şeyi yapar.
- Tom does basically the same thing as Mary does.
Bu aslında oldukça basit.
- It's basically quite simple.
İnsanların temelde iyi olduklarına inanıyorum.
- I believe men are basically good.
O temelde onunla aynı görüşte olmayan birisini komünist olarak ilan eder.
- He basically declares anyone who doesn't agree with him a Communist.
Temel olarak, fikrine katılıyorum.
- Basically, I agree with your opinion.
Temel olarak gelme nedenim bu.
- That's basically why I came.
Matematik bütün bilimler için esas niteliği taşır.
- Mathematics is basic to all sciences.
Fizik esas doğa bilimidir.
- Physics is the basic physical science.
Bir köpek bakmanın temel kuralları nelerdir?
- What are the basic rules for keeping a dog?
Araştırmalar, temel barınma ve gıda ihtiyaçları karşılanır karşılanmaz, ilave zenginliğin mutluluğa çok az şey kattığını gösteriyor.
- Studies show that once the basic needs of shelter and food are met, additional wealth adds very little to happiness.
Dan temel anatomi derslerine bile girmedi.
- Dan didn't even take basic anatomy classes.
Bu aslında oldukça basit.
- It's basically quite simple.
Bu otelin odaları oldukça basit.
- The rooms in this hotel are pretty basic.
They've added some fancy features, but it's basically still a car.
Many programs were written for the Sinclair Spectrum computer in BASIC.
Arithmetic is a basic for the study of mathematics.
Rice is a basic for many Asian villagers.
... So basically, her doctor said, well, do what you can to take ...
... He's the lawyer who basically can't read ...