Klüpten men edilmiştir.
- He has been barred from the club.
Tom bu kulüpten men edilmiştir.
- Tom has been barred from this club.
Tekstil fabrikasının pencereleri demir çubuklarla donatılmış bu yüzden fabrikada yangın çıktığında işçilerden çoğu öldü.
- The textile factory's windows are fitted with iron bars so when a fire broke out inside the factory, most of the workers died.
Kız paralel çubuklarda egzersiz yaptı.
- The girl exercised on the parallel bars.
Tekstil fabrikasının pencereleri demir çubuklarla donatılmış bu yüzden fabrikada yangın çıktığında işçilerden çoğu öldü.
- The textile factory's windows are fitted with iron bars so when a fire broke out inside the factory, most of the workers died.
O bir kalıp sabun tüketti.
- She used up a bar of soap.
Ellerini bir kalıp sabunla yıka.
- Wash your hands with a bar of soap.
Senin bir baron olduğunu düşündüm.
- I thought that you were a baron.
O, sessiz müziği tercih ediyor - örneğin barok.
- She prefers quiet music - the baroque, for example.
Bu TV setini indirimli satıştan aldım.
- I bought this TV set at a bargain sale.
Avustralya'nın Büyük Set Resif'i iklim değişikliği tarafından tehdit edilmektedir.
- Australia's Great Barrier Reef is threatened by climate change.
Bariyerde biletini göster.
- Show your ticket at the barrier.
Taksimiz Chuck's Bar and Grill denilen bir yerin dışında durdu.
- Our taxi pulled up outside a place called Chuck's Bar and Grill.
Tom'la ilk kez kasabanın dışında küçük bir barda tanıştım.
- I first met Tom in a little bar outside of town.
At kaçtıktan sonra ahır kapısını kapatmak için çok geç.
- It's too late to shut the barn door after the horse has escaped.
At kaçtıktan sonra ahır kapısını kapatmak için çok geç.
- It's too late to shut the barn door after the horse has run off.
Seni çıplak ellerimle parçalayabilirim.
- I can rip you apart with my bare hands.
Çıplak ellerinle bir elmayı parçalayabilir misin?
- Can you break an apple in half with your bare hands?
Dünya vatandaşı olarak, kültürel engellerin üstesinden gelmenin yollarını biliyorum.
- As a citizen of the world, I know ways of overcoming cultural barriers.
Yüksek tarifeler uluslararası ticaret için bir engel haline gelmiştir.
- High tariffs have become a barrier to international trade.
Kapıyı sürgüleyip kilitledik.
- We barred the door and locked it.
İngiliz, Belçikalı ve Hollandalı bir meyhaneye girer ve tezgahta otururlar. Barmen söyler, Bir dakika bekleyin, bu bir şaka mı ne?
- An Englishman, a Belgian and a Dutchman enter a pub and sit down at the counter. Says the barkeeper, Wait a minute, is this a joke or what?
Tom parmaklıkların arkasında olmalı.
- Tom should be behind bars.
Tom uzun süredir demir parmaklıkların arkasında.
- Tom has been behind bars for a very long time.
Sol kolumu zar zor bükebiliyorum.
- I can barely bend my left arm.
Winston bir faniydi ama gençlik yıllarında Mars kolonisi Barsoom'a göç etti.
- Winston was an earthborn, but he emigrated to the Martian colony Barsoom in his teenage years.
Barack Obama hariç Amerika Birleşik Devletlerinin bütün başkanları beyazdı.
- Excluding Barack Obama, all presidents of the United States were white.
Barack Obama hariç bütün ABD başkanları beyazdı.
- Excluding Barack Obama, all US presidents were white.
He barred the door at evening.
He is barred by term limits from running for a third term in office.
bar the door.
There were no bars so I didn't get your text.
Step up to the bar and order a drink.
He invited everyone to his wedding bar his ex-wife.
I couldn't get into the nightclub because I had been barred.
Suppose we have two objects, foo and bar.
Ancient Sparta used iron bars instead of handy coins in more valuable alloi, to physically disencourage the use of money.
a no holds barred match.
a no holds barred debating style.
In a street fight, it's no holds barred. There are no rules.
He's a regular at the bars and pubs around here.
- Bu civardaki barlara ve birahanelere sürekli takılır.
The workers like to gather in a pub where they can let their hair down.
- İşçiler hoşça vakit geçirebilecekleri bir barda toplanmak istiyor.
The local government closed all bars and saloons.
- Yerel yönetim tüm barları ve salonları kapattı.
Tom sings and plays guitar at a local bar every Friday night.
- Tom her cuma gecesi yerel bir barda şarkı söyler ve gitar çalar.
The local government closed all bars and saloons.
- Yerel yönetim tüm barları ve salonları kapattı.
Barsoom was the biggest Martian town. It had the fanciest saloon. It was the Wild, Wild Red.
- Barsoom en büyük Mars kentiydi. En süslü salona sahipti. Orası Vahşi, Vahşi Kırmızıydı.
People everywhere yearn for public leaders dedicated to world peace.
- Her yerde insanlar dünya barışına adanmış kamu liderleri için özlem duyuyorlar.