barıştır

listen to the pronunciation of barıştır
التركية - الإنجليزية
pacify
To appease (someone)
{v} to appease, still anger, make easy
{f} soothe, calm; placate, appease; soften; bring to a state of peace
to bring into a peaceful state
fight violence and try to establish peace in (a location); "The U
troops are working to pacify Bosnia" cause to be more favorably inclined; gain the good will of; "She managed to mollify the angry customer
cause to be more favorably inclined; gain the good will of; "She managed to mollify the angry customer"
troops are working to pacify Bosnia"
To bring peace to (a place or situation), by ending war, fighting, violence, anger or agitation
To make to be at peace; to appease; to calm; to still; to quiet; to allay the agitation, excitement, or resentment of; to tranquillize; as, to pacify a man when angry; to pacify pride, appetite, or importunity
If the army or the police pacify a group of people, they use force to overcome their resistance or protests. Government forces have found it difficult to pacify the rebels + pacification paci·fi·ca·tion the pacification of the country
fight violence and try to establish peace in (a location); "The U N troops are working to pacify Bosnia"
cause to be more favorably inclined; gain the good will of; "She managed to mollify the angry customer
If you pacify someone who is angry, upset, or not pleased, you succeed in making them calm or pleased. Is this a serious step, or is this just something to pacify the critics? = placate
Barış
(isim) Peace

Battle's never proven peace. - Savaş asla barışı kanıtlamamıştır.

The dove stands for peace. - Güvercin barış anlamına gelir.

barış
concord
barış
1.peace
barış
reconciliation

Reconciliation among religions is the foundation of world peace. - Dinler arasındaki uzlaşma dünya barışının temelidir.

barış
make peace

If you can't make peace with yourself, how are you going to make peace with anyone else? - Eğer kendinle barışamıyorsan, bir başkasıyla nasıl barışacaksın?

They came to make peace. - Onlar barış yapmak için geldi.

barış
peace, concord, reconciliation
barış
peacetime

Soldiers began to come home and find peacetime jobs. - Askerler eve gelmeye barış zamanı işlerini bulmaya başladılar.

التركية - التركية

تعريف barıştır في التركية التركية القاموس.

Barış
hazar
Barış
sulh
Barış
(Osmanlı Dönemi) VİFAK
barış
Barışma işi: "Biz baba kız biliyorduk ki, bu gibi kaçışlar, bir barışla biter."- M. Ş. Esendal
barış
Savaşın bittiğinin bir antlaşmayla belirtilmesinden sonraki durum, sulh
barış
Uyum, karşılıklı anlayış ve hoşgörü ile oluşturulan ortam: "Devlet işçi işveren ilişkilerinde çalışma barışının sağlanmasını kolaylaştırıcı ve koruyucu tedbirler alır."- Anayasa
barış
Savaşın bittiğinin bir antlaşmayla belirtilmesinden sonraki durum, sulh: "Atatürk'ün insan haklarına ve dünya barışına ne kadar saygılı bir lider olduğunu ifade etti."- H. Taner
barış
Barışma işi
barış
Uyum, karşılıklı anlayış ve hoşgörü ile oluşturulan ortam
barış
Böyle bir antlaşmadan sonra insanlık tarihindeki süreç
barıştır
المفضلات