There was peace all over the world.
- Bütün dünyada barış vardı.
The dove stands for peace.
- Güvercin barış anlamına gelir.
Reconciliation among religions is the foundation of world peace.
- Dinler arasındaki uzlaşma dünya barışının temelidir.
It's easier to make war than to make peace.
- Savaş yapmak, barış yapmaktan daha kolaydır.
If you can't make peace with yourself, how are you going to make peace with anyone else?
- Eğer kendinle barışamıyorsan, bir başkasıyla nasıl barışacaksın?
Soldiers began to come home and find peacetime jobs.
- Askerler eve gelmeye barış zamanı işlerini bulmaya başladılar.
The two sides signed a peace treaty.
- Iki taraf bir barış antlaşması imzaladı.
They signed the peace treaty.
- Onlar barış antlaşması imzaladı.
At long last, the two chiefs of the Indian tribes have decided to bury the hatchet and smoke the peace pipe.
- Nihayet, iki Kızılderili kabilenin şefleri savaş baltalarını gömmeye karar verdiler ve barış çubuğu tüttürdüler.