تعريف balance في الإنجليزية التركية القاموس.
- {f} dengede tutmak
- dengelemek
Birçok çalışan anneler ev ve iş hayatlarını dengelemek için mücadele ediyor.
- Many working mothers struggle to balance their home and work lives.
- denge
Ani bir fırtınadan dengesini kaybettiği için, ip cambazı ölümüne düştü.
- Losing his balance from a sudden gust of wind, the tightrope walker fell to his death.
Fransız hükümeti, ulusal bütçeyi vergi mükelleflerinin dengelemesi için meydan okuyan online bir oyunu piyasaya sürdü.
- The French government has launched an online game that challenges taxpayers to balance the national budget.
- {i} bakiye
Ayın birine kadar bakiyeyi havale edemeyeceğim.
- I won't be able to remit the balance until the first of the month.
Hesabımın bakiyesi nedir?
- What's the balance of my account?
- {i} terazi
Elektronik terazideki bir arıza nedeniyle yetkililer işyerine para cezası verdi.
- The authorities fined the shop because of a disorder in the electronic balance.
- (Denizbilim) tartaç
- kalan tutar
- (Ticaret) eşitlik
- eşit hale getirmek
- (Ticaret) hesap bakiyesi
Tom çek yazmadan önce hesap bakiyesini kontrol etti.
- Tom double-checked his bank balance before writing the check.
- dengeyi sağlamak
- (Havacılık) aerodinamik denge
- ağırlık merkezi
- (Ticaret) borç alacağı eşitlemek
- (Denizbilim) tartım aracı
- (Bilgisayar) dengesi
Dengesini kaybetti ve merdivenden düştü.
- He lost his balance and fell off the ladder.
Ani bir fırtınadan dengesini kaybettiği için, ip cambazı ölümüne düştü.
- Losing his balance from a sudden gust of wind, the tightrope walker fell to his death.
- (Havacılık) terazileme
- dengeli olmak
- {i} denklik
- düşünmek
- {i} balans
- {f} dengele
Sen giysileri yıkarken ben çek defterini dengeledim.
- I balanced my checkbook while you were washing clothes.
Bir deniz aslanı burnunda bir topu dengeleyebilir.
- This sea lion can balance a ball on its nose.
- göz önünde bulundurmak
- kıyaslamak
- kalıntı
- {i} uyum
Müzik, filmin yapısıyla uyum içinde.
- The music is in balance with the structure of the movie.
- {f} denk gelmek
- {i} bilanço
- {f} tartmak
- {i} ruhsal denge
- ithalât ve ihracat arasındaki para kıymeti farkı balance sheet bilanço balance wheel nâzım çark credit balance alacak bakiyesi
- matlup bakiyesi debit balance zimmet bakiyesi
- {f} denklemek
- {f} dengelenmek
- {f} dalgalanmak
- {i} denklem
- borç bakiyesi hang in the balance muallâk
- {f} inip çıkmak
- {i} kalan
- (Askeri) DENGE, KUVVET DENGESİ, BAKİYE: Bir silahları kontrol tedbirine uygulanan ve aşağıdaki karşılıkları veren kavram: a. Silahlı kuvvetlerin ve silahların, bir devlete, kontrol tedbirlerine muvafakatını bildirmiş diğer devletler muvacehesinde askeri bir üstünlük sağlamayacak şekilde ayarlanması, ve; b. Bir devletin kendi kuvvetlerini, silahları kontrol anlaşması başlangıç tarihinden sonraki devrede kendi güvenliğine karşı vaki olacak her türlü tehditle başa çıkabilecek tarzda iç ayarlaması
- {f} denk olmak
- {f} karşılaştırmak
- (Tıp) a) Tartı b) Farklı element veya kısımların birbirine uyması, istikrar, balans, c) Azot bilançosu, denklem
- {f} salınmak
- {f} eşitlenmek
- (Pisikoloji, Ruhbilim) denge duyusu
- dengeleme
Fransız hükümeti, ulusal bütçeyi vergi mükelleflerinin dengelemesi için meydan okuyan online bir oyunu piyasaya sürdü.
- The French government has launched an online game that challenges taxpayers to balance the national budget.
Birçok çalışan anneler ev ve iş hayatlarını dengelemek için mücadele ediyor.
- Many working mothers struggle to balance their home and work lives.
- (Ticaret) artık
- (Ticaret) hesap
Tom çek yazmadan önce hesap bakiyesini kontrol etti.
- Tom double-checked his bank balance before writing the check.
Banka hesap bakiyemi öğrenmek istiyorum.
- I'd like to find out my bank balance.
- (Askeri) kuvvet
- balanse
- bakie
- dengelilik
- balanced
- {s} dengeli
Gelirim ve giderlerim dengeli değil.
- My income and expenses aren't balanced.
Ailesinin dengeli bir diyet yaptığından emin.
- She makes sure that her family eats a balanced diet.
- balanced
- {s} dengelenmiş
- balance off
- Dengelemek
- balance of trade
- ticaret bilançosu,ticaret dengesi
- balance of trade
- ticaret dengesi, ithalat ve ihracat arasındaki değer farkı
- balance sheet
- bilanço
- balance left
- (Bilgisayar) sol denge
- balance point
- (Avcılık) ağırlık merkezi
- balance relay
- (Bilgisayar) karşılaştırma bağlağı
- balance right
- (Bilgisayar) sağ denge
- balance sheet
- bilonço
- balance wheel
- (Mekanik) kasnak
- balance wheel
- volan
- balance wheel
- düzenteker
- balance arm
- terazi kolu
- balance coil
- denge bobini
- balance crane
- karşı ağırlıklı vinç
- balance cylinder
- dengeleme silindiri
- balance of a debt
- borç bakiyesi
- balance of current account
- cari işlemler dengesi
- balance of payments
- ödemeler dengesi
- balance of power
- askeri güç dengesi
- balance of powers
- kuvvetler dengesi
- balance of services
- hizmetler bilançosu
- balance of trade
- ticaret dengesi
- balance pipe
- denge borusu
- balance piston
- denge pistonu
- balance rope
- denge halatı
- balance spring
- denge yayı
- balance the budget
- dengelemek
- balance the budget
- bütçeyi ayarlamak
- balance weight
- balans ağırlığı
- balance wheel
- cep saati sarkacı
- balance brought
- forward nakli yekûn
- balance confirmation
- denge onay
- balance of convenience
- denge Kolaylık
- balance of foreign trade
- dış ticaret bilançosu
- balance of indebtedness
- borçluluk bilançosu
- balance of international payments
- dış ödemeler bilançosu
- balance of nature
- doğal denge
Extinction of species destroys the balance of nature.
- balance of payment
- ödemeler dengesi
- balance of revenue
- Gelir dengesi
- balance of system
- sistemin dengesi
- balance of trade
- dış ticaret dengesi
- balance scale
- Eşit kollu terazi
- balance shaft
- denge mili
- balance sheet liquidity
- bilanço likiditesi
- balance sheets
- bilanço
- balance wheel
- denge çarkı
- balance-of-plant
- denge-of-bitki
- balance a tire
- lastiğin balans ayarını yapmak
- balance an account
- hesabı kapatmak
- balance area
- (Politika, Siyaset) denkleştirme alanı
- balance arm
- balans kolu
- balance at the bank
- hesap bakiyesi
- balance beam
- balans kirişi
- balance beam
- {i} denge aleti
- balance beam
- (isim) denge aleti
- balance book
- (Ticaret) muvazene defterî
- balance brought forward
- (isim)kli yekun
- balance coil
- balans bobini
- balance due
- (fiil)desi gelmiş borç
- balance due
- vadesi gelmiş borç
- balance item
- bilanço kalemi
- balance line
- muvazene hattı
- balance line
- denge çizgisi
- balance of mind
- ruhsal denge
- balance of nature
- doğanın dengesi
- balance of payments
- ödemeler bilançosu,ödemeler dengesi
- balance of power
- güç dengesi
- balance of power
- (uluslararası ilişkilerde) kuvvetler dengesi
- balance of the account
- hesap bakiyesi
- balance oneself
- düşmeden durmak
- balance oneself
- dengede durmak
- balance pipe
- dengeleme borusu
- balance relay
- denge rolesi (baglagi)
- balance shaft
- denge şaftı
- balance station zero
- (Askeri) Bakınız. "Reference datum"
- balance tab
- (Havacılık) denge kanatçığı
- balance tank
- denge deposu
- balance tank
- dengeleme tankı
- balance tank
- denge tankı
- balance the cash
- kasayı tutturmak
- balance weight
- denge ağırlığı
- balance wheel
- nazım çark
- balance wheel
- ayar dişlisi
- balance wheel
- rakkas
- balance out
- dengelemek
- balanced
- aklı başında
- balancing
- denge
Tom gergin bir ip üzerinde dengesini sağlamaktadır.
- Tom is balancing on a tightrope.
Tom şeyleri kafasında dengelemekle iyi.
- Tom is good at balancing things on his head.
- balancing
- dengeleme
Tom şeyleri kafasında dengelemekle iyi.
- Tom is good at balancing things on his head.
- Libra
- Terazi burcu
- balanced
- aklıbaşında
- balanced
- {f} dengele
Sen giysileri yıkarken ben çek defterini dengeledim.
- I balanced my checkbook while you were washing clothes.
- balancing
- dengeleyici
- balanced
- dengel
- balancing
- dengele
Tom şeyleri kafasında dengelemekle iyi.
- Tom is good at balancing things on his head.
- the balance
- denge
Hey, ne yapıyorsun? Ona dokunma, yoksa dengeyi bozarsın!
- Hey, what are you doing? Don't touch it, or you'll break the balance!
Soldaki kişi resmin dengesini bozuyor.
- The person on the left ruins the balance of the picture.
- Libra
- i., astrol. Terazi burcu
- Libra
- {i} terazi takımyıldzı [(Astronomi) ]
- Libra
- {i} Terazi burcu [(Astronomi) ]
- balanced
- be well balanced denk gelmek
- balanced
- {f} dengele: adj.dengeli
- balanced
- muvazeneli
- balanced
- {f} dengele: adj.dengelenmiş
- balanced
- {s} denk
- balanced
- muvazeneli olmak
- balancer
- (İnşaat) dengeleyici
- balancer
- dengeleme sistemi
- balancing
- denkleştirme