تعريف baglama في التركية الإنجليزية القاموس.
- bağlama
- affiliation
- bağlama
- fixture
- bağlama
- (Muzik) The bağlama is a stringed musical instrument shared by various cultures in the Eastern Mediterranean. In Turkish bağlamak means 'to tie,' a reference to the tied-on frets of the instrument. Like most stringed instruments, it can either be played with a plectrum (i.e., pick), or with a fingerpicking style known as şelpe
- bağlama
- lacing
- bağlama
- ling. liaison
- bağlama
- fastening, connecting, binding, tying; brace, crossbeam; an instrument with three double strings
- bağlama
- mech. coupling
- bağlama
- bond
- bağlama
- fastening
- bağlama
- connecting
Connecting a PC to the internet is not rocket science.
- İnternete bir PC bağlamak roket bilimi değildir.
Connecting a PC to the internet isn't rocket science.
- Bir bilgisayarı internete bağlamak roket bilimi değildir.
- bağlama
- a plucked instrument with three double strings and a long neck
- bağlama
- immobilization
- bağlama
- brace, crossbeam
- bağlama
- coupling
- bağlama
- attribution
- bağlama
- lashing; folk instrument with three double strings
- bağlama
- tying; binding
- bağlama
- {i} binding
- bağlama
- (Tekstil) weave
- bağlama
- (Bilgisayar) connect
They are planning to connect the cities with a railroad.
- Onlar bir demiryolu ile şehirleri birbirine bağlamayı planlıyorlar.
Connecting a PC to the internet is not rocket science.
- İnternete bir PC bağlamak roket bilimi değildir.
- bağlama
- weir
- bağlama
- regulator
- bağlama
- lace
- bağlama
- junction
- bağlama
- brace
- bağlama
- (Ticaret) settlement
- bağlama
- fixation
- bağlama
- home port
- bağlama
- enosis
- bağlama
- tie down
- bağlama
- (İnşaat) couple
- bağlama
- anchorage
- bağlama
- (Denizbilim) securing
- bağlama
- mooring
- bağlama
- attachment
- bağlama
- ligation
- bağlama
- joining
- bağlama
- {i} bonding
- bağlama
- clamping
- bağlama
- fixing
- bağlama
- coupler
- bağlama
- tying
- bağlama
- {i} taping
- bağlama
- {i} lashing
- bağlama
- moorage
- bağlama
- folk instrument with three double strings
- bağlama
- ligature
Sami used a ligature to strangle Layla.
- Sami, Leyla'yı boğmak için bir bağlama ipi kullandı.
- bağlamak
- {f} attribute
- bağlamak
- bind
- bağlamak
- tie
I knelt down to tie my shoes.
- Ayakkabılarımı bağlamak için çömeldim.
Tom bent over to tie his shoes.
- Tom ayakkabılarını bağlamak için eğildi.
- bağlamak
- {f} fasten
- bağlamak
- {f} connect
Connecting a PC to the internet is not rocket science.
- İnternete bir PC bağlamak roket bilimi değildir.
Their job is to connect the computers to the network.
- Onların işi bilgisayarları ağa bağlamaktır.
- bağlamak
- {f} link
- bağlamak
- {f} attach
- bağlama bileziği
- strap
- bağlama cihazı
- coupler
- bağlama cıvatası
- connecting bolt, coupling bolt
- bağlama direği
- belaying pin
- bağlama dirseği
- knee brace
- bağlama fişi
- coupler plug
- bağlama ipi
- packthread
- bağlama kirişi
- chord
- bağlama kolu
- coupler
- bağlama kondansatörü
- coupling capacitor
- bağlama kovanı
- connecting sleeve
- bağlama kuvveti
- binding power, bonding strength
- bağlama levhası
- fishplate
- bağlama limanı
- (Hukuk) home port
- bağlama limanı
- naut . home port, port of registry
- bağlama limanı
- port of registry
- bağlama mili
- coupler pin
- bağlama panosu
- patch board
- bağlama parçası
- connecting link
- bağlama parçası
- joining piece
- bağlama pimi
- connection pin
- bağlama plakası
- joint plate
- bağlama sicimi
- seizings
- bağlama taşı
- jumper
- bağlama ucu
- binding post
- bağlama vidası
- binding screw
- bağlama zinciri
- drag chain
- bağlama çekmek
- to try to persuade sb, to inveigle sb
- bağlama çubuğu
- coupling rod, tie rod
- balon bağlama kablosu
- (Askeri) ground cable
- balon kablo bağlama ipleri
- (Havacılık) flying rigging
- balya bağlama teli
- haywire
- bağlamak
- {f} access
- bağlamak
- {f} lace
- bağlamak
- {f} wed
- bağlamak
- {f} fix
- bağlamak
- {f} unite
- bağlamak
- hook on
- bağlamak
- {f} string
- bağlamak
- to tie, to band; to fasten; to attach; to join; to bind, to bond; to hitch; to connect; to knot; to bandage; (telefonla) to connect, to put sb through (to sb/sth); (para) to invest; (konuşma vb) to end up, to conclude; (aylık) to assaign; to arrange, to f
- bağlamak
- hitch
- bağlamak
- tether
- bağlamak
- {f} knot
- bağlamak
- {f} lash
- bağlamak
- do up
- bağla
- (Bilgisayar) anchor
- bağla
- binding
A tenancy agreement is a legally binding document between a landlord and their tenant.
- Bir kira sözleşmesi, ev sahibi ve kiracıları arasında yasal olarak bağlayıcı bir belgedir.
It's not legally binding.
- O yasal olarak bağlayıcı değil.
- bağla
- (Bilgisayar) link to
I'll send you the link to my website.
- Sana web sitem için bağlantı göndereceğim.
I'll give you the link to the website.
- İnternet sitesi için sana bağlantı vereceğim.
- bağla
- {f} tether
- bağlamak
- buckle up
- bağlamak
- pin
- bağlamak
- arrange
- bağlamak
- end up
- bağlamak
- fasten on
- bağlamak
- {f} concatenate
- bağlamak
- put somebody through
- bağlamak
- span
- bağlamak
- conclude
- bağlamak
- (Dilbilim) coop up
- bağlamak
- mate
- bağlamak
- (Dilbilim) coop in
- bağlamak
- pin down
- bağlamak
- lock
- bağlamak
- truss up
- bağlamak
- (Kanun) entrust
- bağlamak
- wire up
- bağlamak
- invest
- bağlamak
- base
- bağlamak
- lock up
- bağlamak
- plumb in
- bağlamak
- strap
- birbirine bağlama
- interlock
- birbirine bağlama
- (Elektrik, Elektronik,Teknik) hookup
- birbirine bağlama
- coupling
- istif bağlama malzemesi
- (Askeri) binder
- seri bağlama
- series
- bağla
- ascribe to
- bağla
- {f} rope
Tom knotted the rope securely.
- Tom ipi güvenli bir biçimde bağladı.
Tie Tom up with this piece of rope.
- Bu ip parçası ile Tom'u bağla.
- bağla
- {f} tied
Tom tied his boat to the dock.
- Tom teknesini iskeleye bağladı.
They tied the thief to the tree.
- Onlar hırsızı ağaca bağladılar.
- bağla
- plumb in
- bağla
- {f} linked
These sentences are not directly linked.
- Bu cümleler doğrudan doğruya bağlantılı değildir.
Our hearts are linked.
- Kalplerimiz bağlantılıydı.
- bağla
- {f} fastening
- bağla
- tie up
Tom is going to want to tie up some loose ends.
- Tom bazı yarım kalmış işleri bağlayacak.
- bağla
- {f} attaching
- bağla
- {f} link
The world's tropical rainforests are critical links in the ecological chain of life on the planet.
- Dünyadaki tropikal yağmur ormanları, gezegende yaşamın ekolojik zincirine kritik bağlantılıdır.
The events were closely linked.
- Olaylar yakından bağlantılı idi.
- bağla
- buckle up
- bağla
- {f} fastened
Please make sure that your seat belt is securely fastened.
- Emniyet kemerinizin güvenle bağlanmış olduğundan emin olun.
Tom fastened his seat belt.
- Tom emniyet kemerini bağladı.
- bağla
- {f} lace
Tom tied his shoe laces.
- Tom ayakkabı bağlarını bağladı.
Mary laced up her boots.
- Mary çizmelerini bağladı.
- bağla
- {f} connecting
My computer doesn't seem to be connecting to the printer.
- Bilgisayarım yazıcıya bağlantılı gibi görünmüyor.
Tom is connecting his phone to the Internet.
- Tom internete telefonuyla bağlanıyor.
- bağla
- bind
It's not legally binding.
- O yasal olarak bağlayıcı değil.
A tenancy agreement is a legally binding document between a landlord and their tenant.
- Bir kira sözleşmesi, ev sahibi ve kiracıları arasında yasal olarak bağlayıcı bir belgedir.
- bağla
- do up
- bağla
- {f} cord
He connected the cord to the machine.
- O, kordonu makineye bağladı.
A developing embryo connects to the placenta via the umbilical cord.
- Gelişmekte olan bir embriyo, göbek kordonu yoluyla plasentaya bağlanır.
- bağla
- ascribe
We ascribe his success to hard work.
- Onun başarısını sıkı çalışmaya bağladık.
- bağla
- {f} strapping
- bağla
- fasten
Fasten your seatbelt.
- Emniyet kemerini bağla.
Fasten your seat belt when you drive.
- Araba kullanırken emniyet kemerinizi bağlayın.
- bağla
- {f} attached
Tom attached the string to the kite.
- Tom ipi uçurtmaya bağladı.
Tom attached some twine to the kite.
- Tom uçurtmaya biraz ip bağladı.
- bağla
- {f} strap
- bağla
- {f} tie
They tied the thief to the tree.
- Onlar hırsızı ağaca bağladılar.
That child could barely manage to tie his shoes.
- O çocuk ayakkabılarını güçlükle bağlayabildi.
- bağla
- hook up
- bağla
- {f} bond
You can't destroy the precious bond between mother and child.
- Anne ve çocuk arasındaki değerli bağları yok edemezsiniz.
- bağla
- {f} taping
- bağla
- attach
The driver is deeply attached to his old car.
- Sürücü eski arabasına derinden bağlandı.
Attach this label to your package.
- Bu etiketi paketinize bağlayın.
- bağla
- ascribe to be
- bağla
- attach to
- bağla
- ligate
- bağla
- {f} coupling
- bağla
- {f} secured
- bağlamak
- yoke
- bağlamak
- loop
- bağlamak
- obligate
- bağlamak
- attribute to
- bağlamak
- fix sth on
- bağlamak
- put sb through
- bağlamak
- bolt
- bağlamak
- tie up
- bağla
- corded
- bağla
- bonded
- bağla
- {f} secure
Tom knotted the rope securely.
- Tom ipi güvenli bir biçimde bağladı.
Please make sure that your seat belt is securely fastened.
- Emniyet kemerinizin güvenle bağlanmış olduğundan emin olun.
- bağla
- bonding
- bağlamak
- fixate
- bağlamak
- guy
- bağlamak
- connect across
- kabuk bağlama
- encrustation
- Nesne Bağlama ve Katıştırma
- Object Linking and Embedding
- ardışık bağlama
- connection in series
- aylık bağlama
- (Hukuk) allowance
- bağla
- belay
- bağla
- ascribeto
- bağla
- plumbin
- bağla
- doup
- bağlamak
- bond
- bağlamak
- copulate
- bağlamak
- interconnect
- bağlamak
- conjoin; band
- bağlamak
- cord
- bağlamak
- bandage
- bağlamak
- fasten up
- bağlamak
- clasp
- bağlamak
- to finalize (a business deal); to draw up or make (a contract) for (a project, an activity): O işi bağladık. We've finalized that deal
- bağlamak
- attach , bind , link , connect , mount
- bağlamak
- to gird on (one's sword)
- bağlamak
- to tie (one's shoes, one's shoelaces, a tie, a ribbon)
- bağlamak
- to make (someone) devoted to, bind (someone) to
- bağlamak
- (Hukuk) to attach
- bağlamak
- (for a skin) to form (on milk, yogurt); (for ice) to form (on the surface of a body of water); (for a wound) to get (a scab) on it, scab over; (for the chimney of a lamp) to get (sooty): Yoğurt kaymak bağladı. The yogurt's skinned over. Bu şişeler çok is bağladı. These lamp chimneys have gotten very sooty
- bağlamak
- hook up
- bağlamak
- to put (someone) on (a salary); to assign (someone) a regular supply of (rations)
- bağlamak
- brace; braid
- bağlamak
- (for something) to bind, be binding upon (someone)
- bağlamak
- to shut (a door)
- bağlamak
- secure with rope
- bağlamak
- to cross (one's arms)
- bağlamak
- prov. to block; to dam, dam up; to stop the flow of
- bağlamak
- infix
- bağlamak
- colligate
- bağlamak
- to tie (something) up in a bundle
- bağlamak
- tie down
- bağlamak
- to tie (someone) down, limit the scope of (someone's) activities; to constrain; to fetter
- bağlamak
- to bandage, bind up (a wound)
- bağlamak
- (hayvan) tether
- bağlamak
- to tie (someone, something) to; to bind (someone, something) to; to tie (someone, something) up (with): Saçını kırmızı kurdeleyle bağladı. She tied up her hair with a red ribbon
- bağlamak
- {f} rivet
- bağlamak
- ligate
- bağlamak
- {f} brace
- bağlamak
- bend
- bağlamak
- tap