I go into the store, and who do I see? An American friend, who immediately begins to tell me what has been going on with him since we last met.
- Mağazaya gidiyorum ve kimi görüyorum? Onunla son kez buluştuğumuzdan beri kendisinde neler gittiğini bana hemen anlatmaya başlayan bir Amerikan arkadaşımı.
After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
- Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
You began to learn Esperanto.
- Esperanto öğrenmeye başladınız.
Next month it'll be five years since he began playing the violin.
- Önümüzdeki ay keman çalmaya başlayalı beş yıl olacak.
The dog began to run.
- Köpek koşmaya başladı.
He stopped smoking and started running.
- Sigarayı bıraktı ve koşmaya başladı.
All beginnings are difficult.
- Bütün başlangıçlar zordur.
At the beginning it'll be tough, but everything's tough at the beginning.
- O, başlangıçta zor olacak, fakat her şey başlangıçta zordur.
The journey has just begun.
- Yolculuk henüz başladı.
The War of 1812 had begun.
- 1812 Savaşı başlamıştı.
Now I must go about my work.
- Şimdi işime başlamalıyım.
The student center is a good place to strike up conversations.
- Öğrenci merkezi konuşmalara başlamak için iyi bir yer.
She had no idea how to set about her work.
- İşine nasıl başlayacağı konusunda bir fikri yoktu.
I must set about that work without delay.
- Gecikmeden o işe başlamalıyım.
It's time to get down to business.
- İşe başlamanın zamanıdır.
Now let's get down to work.
- Şimdi çalışmaya başlayalım.
Tom's trial commenced three days later.
- Tom'un davası üç gün sonra başladı.
Hostilities commenced.
- Düşmanlıklar başladı.
Let's start off on the same page.
- Aynı sayfada başlayalım.
I quit my job and moved so I could start off with a clean slate.
- Maziye sünger çekip yeniden başlamak için işimi bıraktım ve taşındım.