başlı

listen to the pronunciation of başlı
التركية - الإنجليزية
cephalous
headed
(Denizbilim) trim by the head
baş
top

I succeeded in reaching the top of the mountain. - Dağın tepesine ulaşmayı başardım.

After six hours' climbing, we finally succeeded in reaching the top of the mountain. - Altı saatlik tırmanıştan sonra, nihayet dağın zirvesine ulaşmayı başardık.

baş
{i} beginning

The beginning is the most important part of the work. - Başlangıç işin en önemli kısmıdır.

I was beginning to lose my cool. - Soğuk kanlılığımı kaybetmeye başlıyordum.

baş
{i} leader

Former London mayor Boris Johnson was the leader of the campaign for Brexit. - Eski Londra Belediye Başkanı Boris Johnson Brexit için kampanyanın lideriydi.

Republican Party leaders criticized President Hayes. - Cumhuriyetçi Parti liderleri Başkan Hayes'i eleştirdi.

baş
{i} head

Western nations have to put their heads together to strengthen the dollar. - Batılı ülkeler doları güçlendirmek için baş başa verip düşünüyorlar.

Lee Leffingwell is the head of the Austin City Council. - Lee Leffingwell, Austin Şehir Konseyi'nin başkanıdır.

baş
main

When to start is the main problem. - Asıl sorun ne zaman başlanacağıdır.

The main islands of Japan are Hokkaido, Shikoku, Honshu and Kyushu. - Japonya'nın başlıca adaları Hokkaido, Shikoku, Honshu ve Kyushu'dur.

baş
{s} initial

The couples carved their initials in oak trees. - Çiftler baş harflerini meşe ağaçlarına kazıdılar.

After the initial shock of hearing of her grandfather's death, the girl started to cry. - Onun büyükbabasının ölümünü işitmesinin ilk şokundan sonra, kız ağlamaya başladı.

başlı başına
on its own
başlı başına
all by itself, on its own, in itself, of itself; in his/her own right: Binanın ısıtılması başlı başına bir sorun. The heating of the building is a problem all on its own
başlı bileşik sözlük
(Dilbilim) endocentric
başlı cıvata
bolt
başlı değnek
knobbed staff
başlı kama
gib-headed key
başlı matkap
crown bit
başlı vida
capscrew
yumuşak başlı
docile
iki başlı kas
frog
baş
coconut
baş
heading

What heading does this come under? - Bu hangi başlığın altında toplanıyor?

baş
prime

The Prime Minister will hold a press conference tomorrow. - Başbakan yarın bir basın toplantısı düzenleyecek.

Mr Suzuki, who is a former Prime Minister, will be chairman of the committee. - Bay Suzuki, eski bir Başbakan, komitenin başkanı olacak.

baş
capital

Kinshasa is the capital city of the Democratic Republic of Congo. - Kinşasa, Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nin başkentidir.

Beijing is the capital of China. - Pekin, Çin'in başkentidir.

baş
{i} potato

I ate the whole bag of potato chips by myself. - Bir torba patates cipsini tek başıma yedim.

If I start eating potato chips, I can't stop. - Patates cipsi yemeye başlarsam, duramam.

baş
{s} especial

It's interesting to observe American politics, especially during a presidential election. - Amerikan siyasetini, özellikle başkanlık seçimi sırasında gözlemlemek ilginçtir.

baş
{s} foremost
belli başlı
ruling
belli başlı
definite
belli başlı
fundamental
yumuşak başlı
compliant; tractable; mild; docile
yumuşak başlı
meek
baş
tete
baş
(Havacılık) course

To win his audience, the speaker resorted to using rhetorical techniques he learned from his communication courses. - Seyircisini kazanmak için konuşmacı, iletişim kurslarından öğrendiği retorik teknikleri kullanarak başvurdu.

I see no other course of action. - Başka bir hareket tarzı göremiyorum.

baş
key

The mayor presented him with the key to the city. - Belediye başkanı ona şehrin anahtarını sundu.

Tom hadn't cleaned his keyboard for months, and it was clogged with dust, food particles, and God knows what else. - Tom aylardır klavyesini temizlememişti, ve o tozla, gıda parçalarıyla ve Allah bilir başka neyle dolmuştu.

baş
cardinal
baş
{s} general

The mayor addressed the general public. - Belediye başkanı halka hitap etti.

The general decided to launch an offensive against the enemy camp. - General düşman kampına karşı bir saldırı başlatmaya karar verdi.

baş
parent

I couldn't but sympathize with the girl who had lost her parents in the accident. - Kazada ebeveynlerini kaybetmiş kıza başsağlığı bile dileyemedim.

All the other children in the school had rich parents, and he was beginning to feel like a fish out of water. - Okuldaki diğer tüm çocukların zengin ebeveynleri vardı, ve o sudan çıkmış bir balık gibi hissetmeye başlıyordu.

baş
(İnşaat) short edge
baş
(Askeri) nose

My glasses started to slip down my nose. - Gözlüğüm burnumdan aşağı kaymaya başladı.

I don't poke my nose into other people's business. - Burnumu başkalarının işine sokmam.

belli başlı
(Politika, Siyaset) leading
belli başlı
basic
belli başlı
(Politika, Siyaset) chiefly
belli başlı
cardinal
belli başlı
certain
iki başlı
(Anatomi) biceps
iki başlı
dicephalous
iri başlı küçük çivi
tack
kızıl başlı örümcekkuşu
woodchat
kızıl başlı örümcekkuşu
woodchat shrike
kızıl başlı örümcekkuşu
(Hayvan Bilim, Zooloji) lanius senator
yuvarlak başlı
round-headed
yuvarlak başlı
round head
dik başlı
stubborn
baş
principal

The organization plays a principal role in wildlife conservation. - Örgüt, yaban hayatı korumasında başlıca rol oynar.

The menopause is the permanent cessation of the ovaries' principal functions. - Menopoz, yumurtalıkların başlıca fonksiyonlarının kalıcı olarak durmasıdır.

baş
bow

He bowed to his teacher. - O, başıyla öğretmenini selamladı.

Tom bowed his head in shame. - Tom utançla başını eğdi.

baş
helm

To protect your head, you need to wear a helmet. - Başınızı korumak için bir kask takmanız gerekir.

baş
kephale
baş
master

“The Satanic Verses” by Salman Rushdie is a real masterpiece of modern literature. - Salman Rüşdi'nin “Şeytan Ayetleri” modern edebiyatın gerçek başyapıtıdır.

His masterpiece has not appeared yet. - Onun başyapıtı henüz görünmedi.

baş
nob

Nobody has heard of it but me. - Benden başka hiç kimse onu duymadı.

Nobody but John has heard of it. - John'dan başka hiç kimse onu duymadı.

baş
primary

The primary cause of his failure is laziness. - Onun başarısızlığının ana nedeni tembelliktir.

Honesty is the primary reason for his success. - Dürüstlük onun başarısı için temel nedendir.

baş
grand

After the initial shock of hearing of her grandfather's death, the girl started to cry. - Onun büyükbabasının ölümünü işitmesinin ilk şokundan sonra, kız ağlamaya başladı.

Sometimes my grandfather talks to himself when left alone. - Bazen büyük babam kendi başına bırakıldığında, kendi kendine konuşur.

baş
primus
baş
premier

Manchester United is one of the most successful teams in both the Premier League and England. - Manchester United, hem Premier League'de hem de İngiltere'de en başarılı takımlardan biridir.

The two premiers had nothing in common. - İki başbakanın ortak hiçbir şeyi yoktu.

baş
nut

Nobody listens to this music except nuts. - Delilerden başka kimse bu müziği dinlemez.

baş
first

This style of hairdressing first appeared in the early 19th century. - Kuaförlüğün bu stili 19. yüzyılın başlarında ilk kez görüldü.

I thought it easy at first. - Ben ilk başta onun kolay olduğunu düşündüm.

baş
proto-
baş
chief

The accident was caused chiefly by the unpredictable weather. - Kazanın başlıca nedeni öngörülemeyen havaydı.

The army chief reported that the war was lost. - Genelkurmay başkanı savaşın kaybedildiğini bildirdi.

baş
base

Baseball season has begun. - Beyzbol sezonu başladı.

When did you start liking baseball? - Ne zaman beyzbolu sevmeye başladın?

baş
kingpin
altıköşe başlı civata
hexagon-head bolt
ağır başlı
tranquil, serene, extreme calm
baş
chıef
havşa başlı cıvata
(Mühendislik) Countersunk bolt
iri başlı vida
large-headed screws
kocaman başlı büyük bir karınca türü
a big-headed ant species
at başlı değnek
hobbyhorse
ağır başlı
(Hukuk) salemn
baş
basis

We work on a piecework basis. - Biz parça başı esasına göre çalışırız.

Everything starts from the basis. - Her şey temelden başlar.

baş
side, near vicinity, presence: sofra başında at the table. ocak başında near the hearth
baş
(Denizcilik) bow
baş
wrestling first class
baş
head: elli baş sığır fifty steers, fifty head of cattle
baş
fore

He lived alone in the forest. - Ormanda yalnız başına yaşadı.

According to the weather forecast, the rainy season will set in before long. - Hava tahmini göre, yağışlı mevsim çok geçmeden başlayacak.

baş
knob
baş
in many idioms self, oneself
baş
noddle
baş
main, head, chief, top
baş
top, summit, crest
baş
costard
baş
arch

Every man's work, whether it be literature or music or a picture or architecture or anything else, is always a portrait of himself. - Her erkeğin işi, ister edebi ya da müzik ya da bir resim ya da mimari ya da başka bir şey olsun, her zaman kendisinin bir portresidir.

Laurent Weber is the archbishop of Portland. - Laurent Weber Portland'ın başpiskoposu.

baş
off

There used to be a post office on the corner. - Köşe başında postahane vardı.

Ikeda made several silly mistakes, and so he was told off by the department head. - Ikeda birkaç aptalca hata yaptı ve bu yüzden ona bölüm başkanı tarafından ağzının payı verildi.

baş
clove (of garlic); cyme; (plant) bulb
baş
central

I work in Central Park every morning starting at six. - Central Park'ta her sabah altıda başlayarak çalışıyorum.

Mario Draghi is the head of the European Central Bank. - Mario Draghi, Avrupa Merkez Bankası'nın başkanıdır.

baş
leader, chief, head
baş
head; chief, leader; beginning; end; top; bow; main, chief, leading, principal, cardinal
baş
outset
baş
in chief
baş
governing
baş
end, either of two ends
baş
sconce
baş
primal
baş
agio, exchange premium
baş
beginnings

Modern philosophy has its beginnings in the 19th century. - Modern felsefe 19. yüzyılda başlamıştır.

In love, there are only beginnings. - Aşkta, sadece başlangıçlar vardır.

baş
head (of a pin)
baş
(Anatomi) cephal
baş
jemmy
baş
end

Whatever has a beginning also has an end. - Başlangıcı olanın sonu da vardır.

A good beginning makes a good ending. - İyi başlayan iyi biter.

baş
ending

The film had a great beginning, but the ending wasn't believable. - Filmin harika bir başlangıcı vardı, ancak sonu inandırıcı değildi.

A good beginning makes a good ending. - İyi başlayan iyi biter.

baş
pate
belli başlı
principal
belli başlı
a) principal, chief, main, fundamental b) certain, definite
belli başlı
underlying
belli başlı
1. eminent, notable, well-known; main, chief. 2. definite, proper
belli başlı
main
belli başlı
chief
belli başlı ebat
(Ticaret) basic dimension
belli başlı tehdit
significant threat
bombe başlı cıvata
round head bolt
cehennemin kapısını bekleyen üç başlı köpek
Cerberus
dik başlı
froward
dik başlı
deaf
dik başlı
wayward
dik başlı
hard headed
dik başlı
obstinate

Do people ever accuse you of being obstinate? - İnsanlar seni hiç dik başlı olarak suçlar mı?

dik başlı
contrary
dik başlı
(kafalı) bullheaded, headstrong, obstinate, pigheaded, adamant, recalcitrant, stubborn, bloody-minded
dik başlı
hard mouthed
dik başlı
hard nosed
dik başlı
1. conceited, stuck-up. 2. pigheaded, obstinate
dik başlı
pigheaded
fındık başlı çekiç
(İnşaat) ball peen hammer
geniş başlı çivi
clout nail
gezegen başlı freze tezgahı
(Mekanik) planetary milling machine
gri başlı kirazkuşu
(Tabiat Doğa) (kuş, Fam: yelvegiller) house bunting
iki başlı
bicephalous
iki başlı kartal
double eagle
iki başlı kas
biceps
insan başlı at
centaur
iri başlı çivi
stud
iri başlı çivi
door nail
iri başlı çivi
hobnail
iri başlı çivi
hob
iri başlı çivi ile çakılmış
hobnailed
kare başlı
square head
kare başlı ağaç vidası
lag screw
kare başlı vida
square head screw
kare başlı vida
coach screw
karga başlı akbaba
(Tabiat Doğa) (kuş, Fam: akbabagiller) black vulture
kartal başlı aslan gövdeli ejderha
gryphon
kartal başlı aslan gövdeli ejderha
griffin
konik başlı
coneheaded
koç başlı kütük
battering ram
kuş başlı at gövdeli yaratık
hippogryph
kuş başlı at gövdeli yaratık
hippogriff
kızıl başlı kiraz kuşu
(Hayvan Bilim, Zooloji) emberiza bruniceps
kızıl başlı kirazkuşu
(Tabiat Doğa) (kuş) red-headed bunting
kızıl başlı çinte
red-headed bunting
mantar başlı supap
(Otomotiv) poppet valve
mercimek başlı
oval head
mercimek başlı
raised cheese head
mercimek başlı vida
(Marangozluk) button headed screw
pek başlı
obstinate, hardheaded
revolver başlı torna
capstan lathe
sarı başlı kuyruksallayan
(Tabiat Doğa) (kuş, Fam: kuruksallayangiller) citrine wagtail
silindir başlı
flat head
silindir başlı
cylindrical head
silindirik başlı vida
(Otomotiv,Teknik) cheese head screw
sivri başlı
steeple head
sıkma başlı (woman) wearing a headscarf
(for reasons of propriety)
tava başlı vida
pan-head screw
yassı başlı
flat head, flat topped
yaşlı başlı
elderly
yaşlı başlı
hoary
yaşlı başlı
hoar
yumuşak başlı
dovelike
yumuşak başlı
good tempered
yumuşak başlı
flexible
yumuşak başlı
sweet
yumuşak başlı
pliant
yumuşak başlı
docile, meek, tractable, bland, mild, amenable, compliant
yumuşak başlı
obedient
yumuşak başlı
amenable
yumuşak başlı
soft

Tom is getting soft in his old age. - Tom yaşlılığında yumuşak başlı oluyor.

yumuşak başlı
blancmange
yumuşak başlı
flexile
yumuşak başlı
kind
yumuşak başlı
compliant
yumuşak başlı
pliable
yumuşak başlı
toward
yuvarlak başlı civata
cap bolt
yuvarlak başlı kimse
roundhead
yuvarlak başlı vida
roundhead
yuvarlak başlı çekiç
ball peen hammer
yıldız başlı
phillips head
yıldız başlı vida
phillips head screw
yıldız başlı vida
(Mekanik,Teknik) fillister head screw
yıldız başlı vida
phillips screw
çift başlı
double-headed
çok başlı yılan
hydra
üç başlı kas
triceps
التركية - التركية
Başı olan
başlı başına
Başka şeylerden ayrı olarak, kendi başına, tek başına
BAŞ
(Osmanlı Dönemi) t. Reis, birinci, evvel. Başlıca, en mühim
Baş
(Osmanlı Dönemi) NITAB
Baş
ser
baş
Arazide en yüksek nokta
baş
İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız gibi organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser
baş
insan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları bulunduran vücudun üst kısmı
baş
Temel, esas: "Gücün, erdemliğin, bilimin, her şeyin başı paradır, para."- H. E. Adıvar
baş
Güreşte pehlivanların ayrıldıkları beş derecenin en yükseği
baş
Bir şeyin yakını veya çevresi
baş
Bir teknenin ön ve ileri kısmı
baş
Para değiştirirken verilen veya alınan üstelik, sarrafiye
baş
Çıban
baş
Kasaplık hayvanlarda ve bazı yiyeceklerde adet
baş
Temel, esas
baş
Bir şeyin genellikle toparlakça ucu
baş
İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız gibi organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser: "Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbenti çekip aldı."- N. Cumalı
baş
Başlangıç, önsöz
baş
Bir şeyin genellikle toparlakça ucu: "Avcumuzun içinde sakladığımız sigaraların yanmış ucu ile fitillerin başını yaktık."- F. R. Atay
baş
Deniz teknelerinde ön taraf
baş
Bir topluluğu yöneten kimse: "Cumhurbaşkanı devletin başıdır."- Anayasa
baş
Bir şeyin uçlarından biri: "Bu müjde verilince acele yerinden kalktı, merdiven başına yürüdü."- R. H. Karay
baş
Kasaplık hayvanlarda ve bazıyi yeceklerde tane
baş
Bir topluluğu yöneten kimse
baş
Bir şeyin yakını veya çevresi. "Önem veya yönetim bakımından ileride olan, en önemli, en üstün" anlamında birleşik kelimeler yapar
baş
Başlangıç

Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı. - Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı.

Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı. - Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı.

baş
Bir şeyin uçlarından biri
baş
"Önem veya yönetim bakımından ileride olan, en önemli, en üstün" anlamında birleşik kelimeler yapar
baş
(Osmanlı Dönemi) re's
belli başlı
Belirli, muayyen
belli başlı
Önemli
iki başlı
İki başlı olan
insan başlı
İnsan kafalı, androsefal
pek başlı
İnatçı
yaşlı başlı
Yaşlı ve görgülü, olgun
yumuşak başlı
Uysal, kolay yola gelen
üç başlı
Üç başı olan
الإنجليزية - التركية

تعريف başlı في الإنجليزية التركية القاموس.

baş
baştan
başlı
المفضلات