Try as you might, but you cannot force a belief onto someone else, much less your own self.
- Ne kadar uğraşırsan uğraş, bırak başkasını, kendini bile bir şeye zorla inandıramazsın.
If he doesn't accept the job, someone else will.
- İşi o kabul etmezse, başkası eder.
Don't expect others to think for you!
- Başkasının senin yerine düşünmesini bekleme!
The little girl never smiles at anyone other than Emily.
- Küçük kız, Emily'den başkasına asla gülümsemez.
It's clear they thought I was somebody else.
- Benim başkası olduğumu düşündükleri açık.
This may end up being somebody else's problem.
- Bu belki artık bir başkasının sorunu olmayabilir.
I don't like this. Show me another.
- Bunu sevmedim. Bana bir başkasını göster.
I have to find another one.
- Başkasını bulmalıyım.
A stranger tapped me on the shoulder from behind. He must have mistaken me for someone else.
- Bir yabancı omzuma arkadan dokundu. Beni başka birisiyle karıştırmış olmalı.
In order to make us and everyone else remember this day, I ask everyone to plant a tree with us.
- Bize ve başka herkese bu günü hatırlatmak için, bizimle birlikte herkese bir ağaç dikmesini rica ediyorum.
Is this a different word or just another form of the same word?
- Bu farklı bir kelime mi yoksa aynı kelimenin başka bir hâli mi?
Am I that much different from everyone else?
- Ben başka herkesten o kadar farklı mıyım?
Show me another camera.
- Bana başka bir kamera göster.
Say it in another way.
- Onu başka bir şekilde söyle.
They are talking loudly when they know they are disturbing others.
- Başkalarını rahatsız ettiklerini öğrendiklerinde yüksek sesle konuşuyorlardı..
By other's faults wise men correct their own.
- Akıllı insanlar başkalarının hatalarıyla kendi hatalarını düzeltirler.
I thought it was a good book, but Jim thought otherwise.
- Ben onun iyi bir kitap olduğunu düşünmüştüm fakat Jim başka türlü düşündü.
Now that I am a teacher, I think otherwise.
- Mademki ben bir öğretmenim, başka türlü düşünüyorum.
Was there anybody else besides Tom?
- Tom'un dışında başka biri var mıydı?
Did Mary have any other children besides Jesus?
- Mary'nin İsa dışında başka çocukları var mı?
It's none other than Tom!
- O, Tom'dan başkası değil.
The little girl never smiles at anyone other than Emily.
- Küçük kız, Emily'den başkasına asla gülümsemez.
We had no choice but to leave the matter to him.
- Meseleyi ona bırakmaktan başka çaremiz yoktu.
The girl did nothing but cry.
- Kız ağlamaktan başka bir şey yapmıyor.
Unless you have any more questions, I'd like to go now.
- Başka sorunuz yoksa, şimdi gitmek istiyorum.
I don't want any more surprises.
- Başka sürprizler istemiyorum.
Time is more precious than anything else.
- Zaman başka herhangi bir şeyden daha değerlidir.
Tom reads more books than anyone else I know.
- Tom tanıdığım başka herhangi birinden daha çok kitap okur.
Apart from Barack Obama, all US presidents were white.
- Barak Obama dışında bütün Amerika Birleşik Devletleri başkanları beyazdır.
Apart from my sister, my family doesn't watch TV.
- Kız kardeşimden başka, ailem televizyon izlemez.
What else could I have done?
- Başka ne yapabilirdim?
What else would you like to know?
- Başka ne bilmek istersin?
We agreed that there was no other alternative.
- Başka seçenek olmadığını kabul ettik.
We had no alternative but to fight.
- Döğüşmekten başka seçeneğimiz yoktu.
Any further comment is redundant.
- Daha başka yorum lüzumsuzdur.
Do you have any further questions to ask?
- Soracak başka sorunuz var mı?
Apart from his parents, no one knows him very well.
- Ebeveynlerinden başka hiç kimse onu çok iyi tanımıyor.
Apart from Barack Obama, all US presidents were white.
- Barak Obama dışında bütün Amerika Birleşik Devletleri başkanları beyazdır.
We had no choice except to put up with it.
- Ona katlanmaktan başka seçimimiz yoktu.
The man, who had not eaten for three days, had trouble thinking about anything except food.
- Adam üç gündür bir şey yememişti, yiyecekten başka bir şey düşünemiyordu.
Save your long-winded explanations for someone else.
- Kabak tadı veren açıklamalarını başka biri için sakla.
The President had the power to save the men from execution at the stroke of a pen.
- Başkanın adamları ipten alacak gücü vardı, bir kalem oynatmaya bakardı iş.