bağa

listen to the pronunciation of bağa
التركية - الإنجليزية
tortoiseshell
tortoiseshell, made of tortoiseshell
tortoise shell
prov. turtle
bush
(Hayvan Bilim, Zooloji) shield
(Sigorta) ring
liner
bağ
connection

He got the job by virtue of his father's connections. - O, babasının bağlantıları sayesinde işi aldı.

With your connections, you should be able to find a job for Tom. - Bağlantıların ile, Tom için bir iş bulabilmelisin.

bağ
link

The world's tropical rainforests are critical links in the ecological chain of life on the planet. - Dünyadaki tropikal yağmur ormanları, gezegende yaşamın ekolojik zincirine kritik bağlantılıdır.

Tom linked to my website from his blog. - Tom bloğundan benim siteme bağlandı.

bağ
{i} vineyard
bağ
bond

You can't destroy the precious bond between mother and child. - Anne ve çocuk arasındaki değerli bağları yok edemezsiniz.

Which is longer, a single bond or a double bond? - Hangisi daha uzun? Bir tek bağ mı yoksa bir çift bağ mı?

bağ
tie

That child could barely manage to tie his shoes. - O çocuk ayakkabılarını güçlükle bağlayabildi.

They tied the thief to the tree. - Onlar hırsızı ağaca bağladılar.

bağ
{i} relationship
bağ
{i} daughter

Your daughter is a drug addict. - Kızınız bir uyuşturucu bağımlısı.

I shall win the king's daughter! they both cried. - Kralın kızını kazanmalıyım! diye bağırdı ikisi de.

bağ
nexus
bağ
tie, cord; bandage; bunch, sheaf; relation, connection; bond; ligament; impediment, restraint
bağ
string

He bound the package with a string. - O paketi bir iple bağladı.

Tom wrapped the package and tied it with strings. - Tom paketi sardı ve iplerle bağladı.

bağ
{i} noose
bağ
as
bağ
{i} knot

I can't tie a very good knot. - Ben çok iyi bir fiyonk bağlayamam.

Tom knotted the rope securely. - Tom ipi güvenli bir biçimde bağladı.

bağ
{i} cord

A developing embryo connects to the placenta via the umbilical cord. - Gelişmekte olan bir embriyo, göbek kordonu yoluyla plasentaya bağlanır.

He connected the cord to the machine. - O, kordonu makineye bağladı.

bağ
chain

The world's tropical rainforests are critical links in the ecological chain of life on the planet. - Dünyadaki tropikal yağmur ormanları, gezegende yaşamın ekolojik zincirine kritik bağlantılıdır.

The boat is attached to the anchor by a chain. - Tekne bir zincirle çapaya bağlıdır.

bağ
so
bağ
{i} lace

Tom bought new laces for his shoes. - Tom ayakkabıları için yeni bağcıklar aldı.

Tom tied his shoe laces. - Tom ayakkabı bağlarını bağladı.

bağ
contact

Even though we were supposed to meet at 10, I've had no contact with them. I wonder if they've had an accident. - Saat onda buluşmamız gerekiyorken, onlarla bağlantı kuramadım. Onların kaza geçirip geçirmediğini merak ediyorum.

She wasn't able to contact him by phone. - O, telefonla onunla bağlantı kuramadı.

bağ
(Bilgisayar,Teknik) connector
bağ
(Bilgisayar) hyperlink
bağ
(Biyoloji) isthmus
bağ
restraint
bağ
interconnect

Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected. - Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.

Everything is interconnected. - Her şey birbirine bağlıdır.

bağ
couple
bağ
(Askeri) ammunition clip
bağ
though

Even though we were supposed to meet at 10, I've had no contact with them. I wonder if they've had an accident. - Saat onda buluşmamız gerekiyorken, onlarla bağlantı kuramadım. Onların kaza geçirip geçirmediğini merak ediyorum.

She thought that she could become economically independent from her parents if she went to college. - Eğer üniversiteye gidebilirse ebeveynlerinden ekonomik olarak bağımsız olabileceğini düşündü.

bağ
(İnşaat) anchorage
bağ
like

You were shouting at her and I don't like that. - Sen ona bağırıyordun ve ben bundan hoşlanmıyorum.

I like being independent. - Bağımsız olmayı severim.

bağ
ligature

Sami used a ligature to strangle Layla. - Sami, Leyla'yı boğmak için bir bağlama ipi kullandı.

bağ
ligament

He tore his ligament. - O, bağ dokusunu yırttı.

I tore a ligament in my knee and had to have surgery. - Dizimde bir bağ yırttım ve ameliyat olmak zorundaydım.

bağ
brace
bağ
fastener

Push buttons are a practical fastener for children's clothes. - İtmeli düğmeler, çocuk kıyafetleri için pratik bir bağlayıcıdır.

bağ
yoke
bağ
correlate
bağ
fascia
bağ
copulation
bağ
desmo
bağ
noose; relation
bağ
bandage
bağ
fastening
bağ
vinculum
bağ
binder
bağ
connexion
bağ
linkup
bağ
poet. garden; orchard
bağ
copula
bağ
alliance
bağ
header
bağ
linkage
bağ
trabecula
bağ
{i} relation

Health is the greatest gift; satisfaction the greatest wealth; fidelity the greatest relation. - En büyük nimet sağlık, en büyük zenginlik kanaat, en büyük bağ da vefadır.

bağ
{f} binding

This agreement is binding on all of us. - Bu anlaşma hepimizi bağlıyor.

This agreement is binding on all parties. - Bu anlaşma tüm tarafları bağlıyor.

bağ
whether

Whether we go or not depends on the weather. - Gidip gitmeyeceğimiz havaya bağlı.

Your success depends on whether you pass the STEP examination or not. - Sizin başarınız STEP sınavını geçip geçmemenize bağlıdır.

bağ
bridle
bağ
{i} truss
bağ
till
bağ
coupling
bağ
while

He tied his dog up to the tree while he went into the store. - O dükkana giderken köpeğini ağaca bağladı

For a while, I was really addicted to cola and drank it every day. - Bir süredir kola bağımlısı oldum ve onu her gün içtim.

bağ
neither
bağ
whereas
bağ
whence
bağ
hitch

Mary tied the horses to the hitching post. - Mary atları bağlama direğine bağladı.

Tom tied his horse to the hitching post. - Tom atını bağlama direğine bağladı.

bağ
fasten

Fasten your seatbelt. - Emniyet kemerini bağla.

She advised him to fasten his seat belt. - O ona emniyet kemerini bağlamasını tavsiye etti.

bağ
beginnings
bağ
lest
bağ
than

Thank you for the link. - Bağlantı için teşekkürler.

Thank you very much for your generous donation. - Cömert bağışın için çok teşekkür ederim.

bağ
{i} bonding
bağ
syndesmo
destursuz bağa gireni sopa ile kovarlar
(Atasözü) Intruders are not welcomed
التركية - التركية
Kurbağa
Kaplumbağa
Kamlumbağa kabuğu
Ur
Kaplumbağa kabuğu
Kaplumbağa kabuğundan yapılmış veya bu kabuğu andırır biçimde olan
iki kulplu bir çeşit kahve tepsisi
Deniz kaplumbağasının kabuğu
BAĞ
(Osmanlı Dönemi) f. Büyük bahçe. Bostan
BAĞ
(Osmanlı Dönemi) Üzüm asması
BAĞ
(Osmanlı Dönemi) Üzüm asmaları bulunan yer
bağ
Meyve bahçesi
bağ
Bir halat üzerine atılan sağlam, düzgün ve istendiğinde kolayca çözülebilen her türlü düğüm
bağ
Asmalık
bağ
İlgi, ilişki, rabıta
bağ
Sargı
bağ
Bağlam, deste, demet. İlgi, ilişki, rabıta: "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür."- Anayasa
bağ
Nota yazarken yan yana gelen aynı veya farklı değerdeki notaların birbirine bağlanarak çalınacağını belirtmek için yapılan yay biçimindeki işaret. Üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu toprak parçası: "Üzümünü ye de bağını sorma."- Atasözü
bağ
Kemikleri birbirine bağlamaya, iç organları yerinde tutmaya yarayan lif demeti
bağ
Bir şeyi başka bir şeye veya birçok şeyi topluca birbirine tutturmak için kullanılan ip, sicim, şerit, tel gibi düğümlenebilir nesne
bağ
Bağlam, deste, demet
bağ
üzüm bahçesi
bağ
üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu, üzüm yetiştirilen toprak parçası
bağ
Üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu toprak parçası
bağa
المفضلات