The crowd is growing larger and larger.
- Kalabalık gittikçe büyüyor.
Opposition to the embargo was growing.
- Ambargoya muhalefet büyüyordu.
Growing season here begins in March.
In Japanese folklore, bakeneko are cats with magical powers.
- Japon folklöründe, bakenekolar büyülü güçleri olan kedilerdir.
The magician's tricks surprised us.
- Büyücünün hileleri bizi şaşırttı.
There is sorcery behind this, said a sinister voice coming from the crowd.
- Kalabalıktan gelen uğursuz bir ses Bunun arkasında büyücülük var dedi.
She put him under a spell.
- O, ona bir büyü yaptı.
Her beauty cast a spell over him.
- Onun güzelliği onu büyüledi.
That baby has charming eyes.
- Şu bebeğin büyüleyici gözleri var.
Paris has a great charm for Japanese girls.
- Paris Japon kızları için büyük bir cazibeye sahiptir.
Studying languages is my biggest fascination and hobby.
- Dil öğrenmek benim en büyük tutkum ve hobimdir.
I'm not enchanting their children.
- Ben onların çocuklarını büyülemiyorum.
The wizard enchants the castle, protecting it from harm.
- Sihirbaz zarardan korumak için şatoyu büyülüyor.
The pentagram is an important symbol in witchcraft.
- Beş köşeli yıldız büyücülükte önemli bir semboldür.
She liked to read about witchcraft.
- O, büyücülükle ilgili şeyler okumayı seviyordu.
Tom is a practitioner in the black arts.
- Tom bir kara büyü uygulayıcısıdır.
Where in Japan did you grow up?
- Japonya'da nerede büyüdünüz?
I want to be somebody when I grow up.
- Büyüdüğümde ben önemli biri olmak istiyorum.
His children have grown up.
- Onun çocukları büyüdü.
He is, as it were, a grown up baby.
- O, adeta, büyümüş bir bebek.
You must not smoke till you grow up.
- Büyüyünceye kadar sigara içmemelisin.
I want to be a pilot when I grow up.
- Büyüdüğüm zaman bir pilot olmak istiyorum.
Tom has a lot of dizzy spells.
- Tom'un birçok baş döndürücü büyüleri vardır.
I don't believe in spells and charms.
- Büyülere ve cazibelere inanmıyorum.
Tom is a practitioner in the black arts.
- Tom bir kara büyü uygulayıcısıdır.
She's a glamorous girl.
- O büyüleyici bir kız.
There's a big bottle of aspirin in the medicine cabinet.
- Ecza dolabında büyük bir şişe aspirin var.
Grandmother believes that Chinese medicines are the best.
- Büyükanne, Çin ilaçlarının en iyi olduğuna inanıyor.
He is one of the greatest artists in Japan.
- Japonya'daki en büyük sanatçılardan biridir.
Music and art can greatly contribute to the enjoyment of life.
- Müzik ve sanat, yaşam zevkine çok büyük ölçüde katkıda bulunabilirler.