büyüyüp

listen to the pronunciation of büyüyüp
التركية - الإنجليزية
grow to
büyü
magic

Can S. Jobs bring back the magic to Disney? - S.Jobs Disney'e büyüyü geri getirebilir mi?

The magician's tricks surprised us. - Büyücünün hileleri bizi şaşırttı.

büyü
{i} sorcery

There is sorcery behind this, said a sinister voice coming from the crowd. - Kalabalıktan gelen uğursuz bir ses Bunun arkasında büyücülük var dedi.

büyü
spell

The spell was broken and the pig turned into a man. - Büyü bozuldu ve domuz, bir adama dönüştü.

Tom had a coughing spell. - Tom'un öksürük büyüsü vardı.

büyüyüp sığmamak
grow out of
büyüyüp sığmamak
grow away from
büyü
charm

She is a charming woman. - O büyüleyici bir kadındır.

Paris has a great charm for Japanese girls. - Paris Japon kızları için büyük bir cazibeye sahiptir.

büyü
fascination

Studying languages is my biggest fascination and hobby. - Dil öğrenmek benim en büyük tutkum ve hobimdir.

birdenbire büyüyüp yayılma
mushroom growth
büyü
enchant

I'm not enchanting their children. - Ben onların çocuklarını büyülemiyorum.

You need several wizards to enchant the necklace. - Kolyeyi büyülemek için birkaç sihirbaza ihtiyacın var.

büyü
occultism
büyü
weird
büyü
conjure
büyü
theurgy
büyü
crescere
büyü
voodoo
büyü
{i} witchcraft

The pentagram is an important symbol in witchcraft. - Beş köşeli yıldız büyücülükte önemli bir semboldür.

Tom was accused of practicing witchcraft. - Tom, büyü uygulama konusunda suçlanıyordu.

büyü
conjuration
büyü
voodooism
büyü
incantation
büyü
bewitchment
büyü
enchantment
büyü
black art

Tom is a practitioner in the black arts. - Tom bir kara büyü uygulayıcısıdır.

büyü
hex
büyü
grow up

When I grow up, I want to be an English teacher. - Büyüyünce, bir İngilizce öğretmeni olmak istiyorum.

Where in Japan did you grow up? - Japonya'da nerede büyüdünüz?

büyü
sortilege
büyü
{f} grown up

Tom can see the many weeds that had grown up around the house. - Tom evin etrafında büyümüş olan pek çok yabani otları görebiliyor.

He is, as it were, a grown up baby. - O, adeta, büyümüş bir bebek.

büyü
bewitchery
büyü
grow

You must not smoke till you grow up. - Büyüyünceye kadar sigara içmemelisin.

My baby is also eight months old, is healthy and is growing by leaps and bounds. - Ayrıca,bebeğim sekiz aylık,sağlıklı ve çabucak büyüyor.

büyü
spells

This fantasy book is a succession of really flashy magical spells and that makes it boring instead. - Bu fantezi kitap gösterişli çok güzel büyülerin bir birbirini izlemesidir ve onun yerine bu onu sıkıcı yapar.

Tom has a lot of dizzy spells. - Tom'un birçok baş döndürücü büyüleri vardır.

büyü
put spell
büyü
hoodoo
büyü
the black art

Tom is a practitioner in the black arts. - Tom bir kara büyü uygulayıcısıdır.

büyü
magic, spell, incantation, sorcery, charm
büyü
(hint) Maya
büyü
glamor

She's a glamorous girl. - O büyüleyici bir kız.

büyü
witchery
büyü
medicine

Grandmother believes that Chinese medicines are the best. - Büyükanne, Çin ilaçlarının en iyi olduğuna inanıyor.

There's a big bottle of aspirin in the medicine cabinet. - Ecza dolabında büyük bir şişe aspirin var.

büyü
romance
büyü
glamour [Brit.]
büyü
obeah
büyü
witching
büyü
{i} glamour
büyü
art

Great artists have no country. - Büyük sanatçıların vatanı yoktur.

He is such a great artist that we all admire. - O öyle büyük bir sanatçı ki hepimiz ona hayranız.

büyü
burgeon
التركية - التركية

تعريف büyüyüp في التركية التركية القاموس.

BÜYÜ
(Osmanlı Dönemi) Cin gibi manevî varlıklar aracılığı ile insan veya başka varlıklar üzerinde etki meydana getirme işi. Dinimiz büyücülerin şerrinden, kötülüklerinden Allah'a sığınmamızı emreder. Müslüman büyücülük yapmaz
büyü
Karşı durulmaz güçlü etki: "Ondan tüten görünmez bir büyünün içinde titriyorum."- Y. Z. Ortaç
büyü
Tabiat kanunlarına aykırı sonuçlar elde etmek iddiasında olanların başvurdukları gizli işlem ve davranışlara verilen genel ad, afsun, sihir, füsun, bağı: "Akkız Ana, Hasan'a gönül vermenin bir büyü olduğunu, ne kadar anlatmışsa da kâr etmemiş."- H. E. Adıvar
büyü
Karşı durulmaz güçlü etki