In Japanese folklore, bakeneko are cats with magical powers.
- Japon folklöründe, bakenekolar büyülü güçleri olan kedilerdir.
Can S. Jobs bring back the magic to Disney?
- S.Jobs Disney'e büyüyü geri getirebilir mi?
There is sorcery behind this, said a sinister voice coming from the crowd.
- Kalabalıktan gelen uğursuz bir ses Bunun arkasında büyücülük var dedi.
This fantasy book is a succession of really flashy magical spells and that makes it boring instead.
- Bu fantezi kitap gösterişli çok güzel büyülerin bir birbirini izlemesidir ve onun yerine bu onu sıkıcı yapar.
She put him under a spell.
- O, ona bir büyü yaptı.
That baby has charming eyes.
- Şu bebeğin büyüleyici gözleri var.
They sat still as if they were charmed by the music.
- Onlar sanki müzikten büyülenmiş gibi sessiz oturdular.
Studying languages is my biggest fascination and hobby.
- Dil öğrenmek benim en büyük tutkum ve hobimdir.
I'm not enchanting their children.
- Ben onların çocuklarını büyülemiyorum.
She was enchanted by his little laugh.
- Onun küçük kahkahasıyla büyülenmişti.
The pentagram is an important symbol in witchcraft.
- Beş köşeli yıldız büyücülükte önemli bir semboldür.
Tom was accused of practicing witchcraft.
- Tom, büyü uygulama konusunda suçlanıyordu.
Tom is a practitioner in the black arts.
- Tom bir kara büyü uygulayıcısıdır.
I want to be somebody when I grow up.
- Büyüdüğümde ben önemli biri olmak istiyorum.
Where in Japan did you grow up?
- Japonya'da nerede büyüdünüz?
Sandra has grown up to be a beautiful woman.
- Sandra büyüdüğünde güzel bir kadın oldu.
He is, as it were, a grown up baby.
- O, adeta, büyümüş bir bebek.
My baby is also eight months old, is healthy and is growing by leaps and bounds.
- Ayrıca,bebeğim sekiz aylık,sağlıklı ve çabucak büyüyor.
I want to be a pilot when I grow up.
- Büyüdüğüm zaman bir pilot olmak istiyorum.
I don't believe in spells and charms.
- Büyülere ve cazibelere inanmıyorum.
Tom has a lot of dizzy spells.
- Tom'un birçok baş döndürücü büyüleri vardır.
Tom is a practitioner in the black arts.
- Tom bir kara büyü uygulayıcısıdır.
She's a glamorous girl.
- O büyüleyici bir kız.
There's a big bottle of aspirin in the medicine cabinet.
- Ecza dolabında büyük bir şişe aspirin var.
Grandmother believes that Chinese medicines are the best.
- Büyükanne, Çin ilaçlarının en iyi olduğuna inanıyor.
Music and art can greatly contribute to the enjoyment of life.
- Müzik ve sanat, yaşam zevkine çok büyük ölçüde katkıda bulunabilirler.
Great artists have no country.
- Büyük sanatçıların vatanı yoktur.