büyülü

listen to the pronunciation of büyülü
التركية - الإنجليزية
magical

Tom and Mary have jumped together from Pulpit Rock with a parachute. It was a short but magical experience. - Tom ve Mary birlikte Pulpit Rock'tan paraşütle atladılar. Kısa ama büyülü bir deneyimdi.

In Japanese folklore, bakeneko are cats with magical powers. - Japon folklöründe, bakenekolar büyülü güçleri olan kedilerdir.

enchanted, spellbound
occult
eldritch
magical, magic
(something) possessing magical powers
sorcerous
magic

In Japanese folklore, bakeneko are cats with magical powers. - Japon folklöründe, bakenekolar büyülü güçleri olan kedilerdir.

Not every lamp is magic. - Her lamba büyülü değildir.

witchlike
spellbound
bewitched
hexed
wizard

The wizard enchants the castle, protecting it from harm. - Sihirbaz zarardan korumak için şatoyu büyülüyor.

büyü
magic

Not every lamp is magic. - Her lamba büyülü değildir.

The magician's tricks surprised us. - Büyücünün hileleri bizi şaşırttı.

büyü
{i} sorcery

There is sorcery behind this, said a sinister voice coming from the crowd. - Kalabalıktan gelen uğursuz bir ses Bunun arkasında büyücülük var dedi.

büyü
spell

The spell was broken and the pig turned into a man. - Büyü bozuldu ve domuz, bir adama dönüştü.

This fantasy book is a succession of really flashy magical spells and that makes it boring instead. - Bu fantezi kitap gösterişli çok güzel büyülerin bir birbirini izlemesidir ve onun yerine bu onu sıkıcı yapar.

büyülü içki
hellbroth
büyülü sözler
incantation
büyü
charm

She is a charming woman. - O büyüleyici bir kadındır.

That baby has charming eyes. - Şu bebeğin büyüleyici gözleri var.

büyü
fascination

Studying languages is my biggest fascination and hobby. - Dil öğrenmek benim en büyük tutkum ve hobimdir.

büyü
enchant

I'm not enchanting their children. - Ben onların çocuklarını büyülemiyorum.

The wizard enchants the castle, protecting it from harm. - Sihirbaz zarardan korumak için şatoyu büyülüyor.

büyü
occultism
büyü
weird
büyü
conjure
büyü
theurgy
büyü
crescere
büyü
voodoo
büyü
{i} witchcraft

She liked to read about witchcraft. - O, büyücülükle ilgili şeyler okumayı seviyordu.

The pentagram is an important symbol in witchcraft. - Beş köşeli yıldız büyücülükte önemli bir semboldür.

büyü
conjuration
büyü
voodooism
büyü
incantation
büyü
bewitchment
büyü
enchantment
büyü
black art

Tom is a practitioner in the black arts. - Tom bir kara büyü uygulayıcısıdır.

büyü
hex
büyü
grow up

I want to be a pilot when I grow up. - Büyüdüğüm zaman bir pilot olmak istiyorum.

You must not smoke till you grow up. - Büyüyünceye kadar sigara içmemelisin.

büyü
sortilege
büyü
{f} grown up

His children have grown up. - Onun çocukları büyüdü.

Sandra has grown up to be a beautiful woman. - Sandra büyüdüğünde güzel bir kadın oldu.

büyü
bewitchery
büyü
grow

You must not smoke till you grow up. - Büyüyünceye kadar sigara içmemelisin.

My baby is also eight months old, is healthy and is growing by leaps and bounds. - Ayrıca,bebeğim sekiz aylık,sağlıklı ve çabucak büyüyor.

büyü
spells

This fantasy book is a succession of really flashy magical spells and that makes it boring instead. - Bu fantezi kitap gösterişli çok güzel büyülerin bir birbirini izlemesidir ve onun yerine bu onu sıkıcı yapar.

Tom has a lot of dizzy spells. - Tom'un birçok baş döndürücü büyüleri vardır.

büyü
put spell
büyü
hoodoo
büyü
the black art

Tom is a practitioner in the black arts. - Tom bir kara büyü uygulayıcısıdır.

büyü
magic, spell, incantation, sorcery, charm
büyü
(hint) Maya
büyü
glamor

She's a glamorous girl. - O büyüleyici bir kız.

büyü
witchery
büyü
medicine

There's a big bottle of aspirin in the medicine cabinet. - Ecza dolabında büyük bir şişe aspirin var.

Grandmother believes that Chinese medicines are the best. - Büyükanne, Çin ilaçlarının en iyi olduğuna inanıyor.

büyü
romance
büyü
glamour [Brit.]
büyü
obeah
büyü
witching
büyü
{i} glamour
büyü
art

Great artists have no country. - Büyük sanatçıların vatanı yoktur.

He is one of the greatest artists in Japan. - Japonya'daki en büyük sanatçılardan biridir.

büyü
burgeon
التركية - التركية
Büyü gücü olan, sihirli: "Sen akşamlar kadar büyülü sıcak / Rüyalarım kadar sade, güzeldin."- A. H. Tanpınar
Büyü gücü olan, sihirli
Kendisine büyü yapılmış (kimse)
BÜYÜ
(Osmanlı Dönemi) Cin gibi manevî varlıklar aracılığı ile insan veya başka varlıklar üzerinde etki meydana getirme işi. Dinimiz büyücülerin şerrinden, kötülüklerinden Allah'a sığınmamızı emreder. Müslüman büyücülük yapmaz
büyü
Karşı durulmaz güçlü etki: "Ondan tüten görünmez bir büyünün içinde titriyorum."- Y. Z. Ortaç
büyü
Tabiat kanunlarına aykırı sonuçlar elde etmek iddiasında olanların başvurdukları gizli işlem ve davranışlara verilen genel ad, afsun, sihir, füsun, bağı: "Akkız Ana, Hasan'a gönül vermenin bir büyü olduğunu, ne kadar anlatmışsa da kâr etmemiş."- H. E. Adıvar
büyü
Karşı durulmaz güçlü etki