büyüklüğü

listen to the pronunciation of büyüklüğü
التركية - الإنجليزية
(Bilgisayar) modulus of
büyük
large

These dresses are too large. - Bu elbiseler çok büyük.

My brother is as large as I. - Erkek kardeşim, ben kadar büyük.

büyük
grand

My grandfather died shortly after my birth. - Büyükbabam benim doğumumdan kısa bir süre sonra öldü.

Sometimes, Grandma is more dangerous than the KGB. - Bazen büyükanneler, KGB'den daha tehlikelidir.

büyük
major

My house needs major repairs. - Evimin büyük onarımlara ihtiyacı var.

What are the four major golf tournaments comparable to the ones in tennis? - Tenislerdekilerle karşılaştırılabilen dört büyük golf turnuvası hangileridir.

büyük
great

India was governed by Great Britain for many years. - Hindistan uzun yıllar boyunca Büyük Britanya tarafından yönetildi.

To our great surprise, he suddenly resigned. - Onun birden istifade etmiş olması, bizim için büyük sürpriz.

büyük
big

Tokyo is a very big city. - Tokyo çok büyük bir şehirdir.

Twitter is among the biggest enemies of Islam. - Twitter İslâm'ın en büyük düşmanları arasındadır.

büyük
long

These days, the lion's share usually means the biggest share; but not so long ago, it meant all of it. - Bu günlerde, aslan payı genellikle en büyük pay anlamına gelmektedir; fakat çok geçmeden önce onun hepsi anlamına geliyordu.

It's been a long time since I visited my grandmother. - Büyükannemi ziyaret edeli uzun zaman oldu.

büyük
huge

We must consider the question of whether we can afford such huge sums for armaments. - Böylesine büyük bir silahlanma için paramızın olup olmadığı sorusunu göz önüne almalıyız.

She lives in a huge house. - O, büyük bir evde yaşıyor.

büyük
wide

There is a wide gap in the opinions between the two students. - İki öğrenci arasında fikirlerde büyük bir uçurum vardır.

büyük
capital

Write your name in capitals. - Adını büyük harflerle yaz.

Sentences begin with a capital letter. - Cümleler büyük harfle başlar.

büyük
{s} exalted
büyük
{s} mighty
büyük
high

A big title does not necessarily mean a high position. - Büyük bir unvan mutlaka yüksek bir görev anlamına gelmez.

How to overcome the high value of the yen is a big problem. - Yüksek yen değerinin nasıl üstesinden gelineceği büyük bir sorundur.

büyük
{s} handsome

He was big and handsome. - O, büyük ve yakışıklıydı.

büyük
large scale

It seems the rural area will be developed on a large scale. - Kırsal alan büyük ölçüde gelişecek gibi görünüyor.

He gave a party on a large scale. - O büyük ölçekte bir parti verdi.

büyük
{s} older

A new study suggests that hospital records for patients older than 65 are often incorrect, which may lead to serious treatment errors. - Yeni bir çalışma 65'ten daha büyük hastaların hastane kayıtlarının çoğunlukla yanlış olduğunu ortaya atmaktadır, bu durum ciddi tedavi hatalarına yol açabilir.

He's three years older than I am. - O benden üç yaş daha büyük.

büyük
expansive
büyük
voluminous
büyük
eldest

Fatima is the eldest student in our class. - Fatma sınıfımızdaki en büyük öğrencidir.

Suddenly the eldest daughter spoke up, saying, I want candy. - En büyük kız şeker istiyorum diyerek birdenbire konuştu.

büyük
bigger

Tokyo is bigger than Rome. - Tokyo Roma'dan daha büyüktür.

Beijing is bigger than Rome. - Pekin, Roma'dan daha büyüktür.

büyük
ambitious

My father was an ambitious man and would drink massive amounts of coffee. - Babam hırslı bir adamdı ve büyük miktarda kahve içerdi.

büyük
ranch

Tom is the owner of the largest ranch in the area. - Tom, bölgedeki en büyük çiftliğin sahibidir.

Layla never realized there was a ranch that size. - Leyla o büyüklükte bir ahır olduğunu fark etmemişti.

büyük
oldest

My oldest brother is single. - En büyük ağabeyim bekardır.

My grandmother is the oldest in this town. - Büyükannem bu kasabada en yaşlıdır.

büyük
hamper
büyük
{i} senior
büyük
outsize
büyük
colossal
büyük
singular
büyük
stupendous
büyük
towering
büyük
signal

Tom's grandfather was a signal officer in the army. - Tom'un büyükbabası orduda bir muhabere subayıydı.

büyük
gross

You must be more careful to avoid making a gross mistake. - Büyük bir hata yapmaktan kaçınmak için daha dikkatli olmalısın.

büyük
profound
büyük
(Tıp) hypertrophic
büyük
burning
büyük
(Bilgisayar) more

My impression of this government is that they need a more forceful economic policy, otherwise they'll encounter large problems in the future. - Benim bu hükümet hakkındaki izlenimim onların daha güçlü bir ekonomik politikaya ihtiyaçları olduğu, aksi takdirde gelecekte büyük sorunlarla karşılaşacaklarıdır.

My grandmother gave me more than I wanted. - Büyükannem bana istediğimden daha fazlasını verdi.

deprem büyüklüğü
(Çevre) earthquake magnitude
petek büyüklüğü
reuse distance
tane büyüklüğü
(Mekanik,Teknik) grain size
tane büyüklüğü
(İnşaat) particle size
büyük
sumptuous
büyük
widely
büyük
legend
büyük
sizable

Tom won a sizable amount of money. - Tom oldukça büyük bir miktarda para kazandı.

büyük
edifice
büyük
substantial

The stability of Chinese economy is substantially overestimated. - Çin ekonomisinin istikrarı büyük ölçüde abartılmıştır.

büyük
tremendous

Tom is taking a tremendous chance. - Tom çok büyük bir risk alıyor.

The earthquake created a tremendous sea wave. - Deprem büyük bir deniz dalgası yarattı.

büyük
ample
büyük
considerable

Tom's experience attracted considerable attention. - Tom'un deneyimi büyük ilgi gördü.

The earthquake caused considerable damage. - Deprem, büyük ölçüde hasara yol açtı.

büyük
bulky

This box is too bulky to carry. - Bu kutu taşımak için çok fazla büyüktür.

These presents are really bulky. - Bu hediyeler gerçekten büyük.

büyük
redoubtable
büyük
{s} precious
büyük
massive

An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami. - Richter ölçeğine göre 8.9 büyüklüğünde bir deprem Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye neden oldu.

A massive earthquake of magnitude 8.8 hit the Japanese islands today. - 8.8 büyüklüğündeki büyük deprem bugün Japon adalarını vurdu.

büyük
dire

The castle was in dire need of major repairs. - Kale, büyük onarımlara çok ihtiyaç duyuyordu.

büyük
prize

To my great delight, he won the first prize. - Benim için büyük sevinç, o birincilik ödülünü kazandı.

The grand prize is a kiss from the princess. - Büyük ödül prensesten bir öpücüktü.

büyük
no end of
büyük
untold
büyük
grown-up
büyük
sizeable

He won a sizeable amount of money. - O büyük miktarda para kazandı.

büyük
{s} rousing

The concert was a rousing success. - Konser büyük bir başarıydı.

Büyük
large-scale

Tatoeba is a mini-LibriVox, it just needs to be written before the large-scale reading aloud would start. - Tatoeba bir mini-LibriVox'tur. O, yüksek sesle büyük ölçekli okuma başlamadan önce sadece yazılması gerekiyor.

Büyük
the older
büyük
the biggest
büyük
a great
büyük
great of
büyük
the greatest

He is one of the greatest artists in Japan. - Japonya'daki en büyük sanatçılardan biridir.

The Lake Van is the greatest lake of Turkey. - Van Gölü Türkiye'nin en büyük gölüdür.

büyük
greater

A fool always finds a greater fool to admire him. - Bir aptal her zaman kendisine hayran olacak daha büyük bir aptal bulur.

Maternal love is greater than anything else. - Anne sevgisi her şeyden daha büyüktür.

büyük
the great

The Lake Van is the greatest lake of Turkey. - Van Gölü Türkiye'nin en büyük gölüdür.

I think Beethoven is the greatest composer who ever lived. - Sanırım Beethoven, şimdiye kadar yaşamış en büyük besteci.

büyük
the largest
büyük
a big
Büyük
(Tıp) magnus
arazinin büyüklüğü
acreage
büyük
important; grand, chief, major
büyük
healthy

Tom's grandmother looks healthy. - Tom'un büyükannesi sağlıklı görünüyor.

His grandmother looks healthy. - Onun büyükannesi sağlıklı görünüyor.

büyük
great, grand, exalted
büyük
extended
büyük
macro
büyük
megalo
büyük
capacious
büyük
old; older, senior
büyük
Cyclopean
büyük
maxi

The largest muscle in the human body is the gluteus maximus. - İnsan vücudundaki en büyük kas gluteus maximus'tur.

büyük
magniloquent
büyük
one's senior, older person; person whose rank or qualities command respect
büyük
elder

My elder daughter Magdalena is like an angel. - Büyük kızım Magdalena bir melek gibidir.

My elder brother got a position in a big business. - Ağabeyim büyük bir ticari kuruluşta görev yapıyor.

büyük
big, large, great, grand, massive, colossal, tremendous; extensive; important, serious, chief; great, exalted; old, older, elder; oldest, eldest
büyük
big, large
büyük
no end
büyük
mega
büyük
keen
büyük
out

Watch out! There's a big hole there. - Dikkat et! Orada büyük bir çukur var.

My grandmother used to go out for a walk almost every day, but now she seldom, if ever, goes out. - Büyükannem hemen hemen her gün bir yürüyüş için dışarı çıkardı fakat şimdi o nadiren, kırk yılda bir, dışarı çıkar.

büyük
enormous

He lives in an enormous house. - O, çok büyük bir evde yaşar.

Esperanto is surely an enormous waste of time! - Esperanto kesinlikle çok büyük bir zaman kaybı!

büyük
almighty
büyük
{s} stout
büyük
{s} smart

Tom's new smartphone is really big. It doesn't even look like a phone anymore. - Tom'un yeni akıllı telefonu gerçekten büyük. Artık bir telefona bile benzemiyor.

büyük
crying
büyük
hard

He works hard to support his large family. - O, büyük ailesini geçindirmek için sıkı çalışıyor.

My grandmother is hard of hearing. In other words she is slightly deaf. - Büyükannem biraz ağır işitir. Yani hafifçe sağırdır.

büyük
walloping
büyük
bough

Tom bought an engagement ring for Mary with money he inherited from his grandfather. - Tom büyükbabasından miras kalan parayla Mary için bir nişan yüzüğü aldı.

You needn't have bought such a large house. - Böylesine büyük bir ev almana gerek yoktu.

büyük
majuscule
büyük
{s} sublime
büyük
extensive

The flood did the village extensive damage. - Sel köye büyük hasar verdi.

The earthquake in Hokkaido caused extensive damage. - Hokkaido'daki deprem büyük hasara sebep oldu.

büyük
star

Every sentence that starts with I'm not racist, but is likely to be very racist indeed. - Irkçı değilim, ama ile başlayan her cümle aslında büyük ihtimalle çok ırkçıdır.

There exist several stars which are larger than our Sun. - Güneşimizden daha büyük bir sürü yıldız var.

büyük
{s} swingeing
büyük
bongo
büyük
goodly
ferrit tanesi büyüklüğü
ferrite grain size
fon büyüklüğü
(Sigorta,Ticaret) total net asset value of fund
gel-git büyüklüğü
(Askeri) tidal range
gerilim büyüklüğü
stress intensity
gren büyüklüğü indisi
grain size index
harf büyüklüğü
typeface
mikser büyüklüğü
size of mixer
optimum ölçek büyüklüğü
(Ticaret) optimum scale size
parti büyüklüğü
log sizing
parçacık büyüklüğü
particle size
perlit tane büyüklüğü
pearlite grain size
piyasa büyüklüğü
(Denizbilim) commercial size
sediment büyüklüğü
sediment grade
tahmin büyüklüğü
(Politika, Siyaset) estimation size
tane büyüklüğü
grain size, particle size
tane büyüklüğü analizi
particle-size analysis
tane büyüklüğü analizi
partide size analysis
tane büyüklüğü sayısı
grain size index
yazının baskı büyüklüğü hesabı
cast off
yumurta büyüklüğü
(Denizbilim) egg size
التركية - التركية

تعريف büyüklüğü في التركية التركية القاموس.

Büyük
(Osmanlı Dönemi) REBUZ
Büyük
muhteşem
büyük
Yetişkin, belli bir yaşa gelmiş: "Büyüklerin yanında sesim çıkmazdı."- S. F. Abasıyanık. Önemli: "Ömrünün tek ve büyük oyunu bitmişti."- T. Buğra
büyük
Somut nesneler için boyutları, benzerlerinden daha fazla olan, küçük karşıtı: "Büyük ağaçların altında, gazinoya doğru gidiyoruz."- Y. Z. Ortaç
büyük
Yetişkin, belli bir yaşa gelmiş
büyük
Boyutları, benzerlerinden daha fazla olan, küçük karşıtı
büyük
Çok, ortalamayı aşan
büyük
Üstün niteliği olan
büyük
Önemli
büyük
Niceliği çok olan
büyük
Soyut kavramlar için çok, ortalamayı aşan: "Büyük bir cevap sıkıntısı geçirdikten sonra itiraf etti."- P. Safa
büyük
Niceliği çok olan: "Benim büyük kalabalıklara karşı ürkekliğim vardır."- R. N. Güntekin. Üstün niteliği olan: "Molière büyük adammış, yeryüzüne gelmiş kişilerin en büyüklerinden biri."- N. Ataç
büyük
(Osmanlı Dönemi) azîme
büyük
(Osmanlı Dönemi) azıme