büyük-

listen to the pronunciation of büyük-
التركية - الإنجليزية
greater than or equal to
<span class="word-self">büyükspan> harf
capital

Write your name in capitals. - Adını büyük harflerle yaz.

You must begin a sentence with a capital letter. - Cümleye büyük harfle başlamalısın.

<span class="word-self">büyükspan> ihtimalle
likely

He's very likely to be late. - O, büyük ihtimalle geç kalacak.

Jane is more than likely to come. - Jane büyük ihtimalle gelecek.

<span class="word-self">büyükspan>
large

After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop. - Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.

The Sahara Desert is almost as large as Europe. - Sahra Çölü, neredeyse Avrupa kadar büyük.

oldukça <span class="word-self">büyükspan>
sizeable
<span class="word-self">büyükspan>
grand

It was my grandfather that told me that story. - O hikayeyi bana anlatan büyükbabamdı.

Sometimes, Grandma is more dangerous than the KGB. - Bazen büyükanneler, KGB'den daha tehlikelidir.

<span class="word-self">büyükspan>
major

I think that it likely that there was a major fault in the lookout. - Gözetlemede muhtemelen büyük bir hata olduğunu zannediyorum.

What are the four major golf tournaments comparable to the ones in tennis? - Tenislerdekilerle karşılaştırılabilen dört büyük golf turnuvası hangileridir.

<span class="word-self">büyükspan> harf
upper case
<span class="word-self">büyükspan>
great

India was governed by Great Britain for many years. - Hindistan uzun yıllar boyunca Büyük Britanya tarafından yönetildi.

I had great difficulty in finding my ticket at the station. - İstasyonda biletimi bulurken büyük zorluk yaşadım.

<span class="word-self">büyükspan>
big

Tokyo is a very big city. - Tokyo çok büyük bir şehirdir.

In Japan, there is no lake bigger than Lake Biwa. - Japonya'da, Biwa gölünden daha büyük bir göl yoktur.

<span class="word-self">büyükspan> karides
prawn
<span class="word-self">büyükspan> ihtimalle
most likely

Who do you think is most likely to win the race? - Yarışı büyük ihtimalle kimin kazanacağını düşünüyorsun?

Which team is the most likely to win the championship? - Hangi takım büyük ihtimalle şampiyonluğu kazanacak?

<span class="word-self">büyükspan>
long

My grandfather lived a long life. - Büyük babam uzun bir hayat yaşadı.

It's been a long time since I visited my grandmother. - Büyükannemi ziyaret edeli uzun zaman oldu.

<span class="word-self">büyükspan>
huge

She lives in a huge house. - O, büyük bir evde yaşıyor.

The boy has a huge bump on his head. No wonder he cried so much! - Çocuğun başında büyük bir yumru var. O kadar çok ağlamasına şaşmamalı.

<span class="word-self">büyükspan> bira bardağı
pint

Beer is sold by the pint. - Bira büyük bira bardağı ile satılır.

<span class="word-self">büyükspan> mağaza
department store
<span class="word-self">büyükspan> olasılıkla
probably

Tom was probably right. - Tom büyük olasılıkla haklıydı.

But probably I'll be the last, which is a pity. - Fakat büyük olasılıkla sonuncu olacağım, bu acınacak bir durum.

<span class="word-self">büyükspan> sepet
crate
<span class="word-self">büyükspan>
wide

There is a wide gap in the opinions between the two students. - İki öğrenci arasında fikirlerde büyük bir uçurum vardır.

<span class="word-self">büyükspan> ölçüde
pretty much

Tom pretty much forgot about the meeting. - Tom toplantıyı büyük ölçüde unuttu.

I've pretty much gotten over it. - Onu büyük ölçüde aştım.

<span class="word-self">Büyükspan> britanya
Great Britain
<span class="word-self">Büyükspan> tufan
the Deluge
<span class="word-self">Büyükspan> tufan
The Flood
<span class="word-self">büyükspan>
capital

Write your name in capital letters. - Adınızı büyük harflerle yazın.

You must begin a sentence with a capital letter. - Cümleye büyük harfle başlamalısın.

<span class="word-self">büyükspan>
{s} exalted
<span class="word-self">büyükspan>
{s} mighty
<span class="word-self">büyükspan> aptes
stool
<span class="word-self">büyükspan> başarı kazanmak
triumph
<span class="word-self">büyükspan> kısım
body
<span class="word-self">büyükspan> makas
shears
<span class="word-self">büyükspan> saygı duymak
revere
çok <span class="word-self">büyükspan> sayıda
myriad
<span class="word-self">büyükspan>
high

We have given your order highest priority. - Siparişinize en büyük önceliği verdik.

What I most noticed about my Japanese high school, however, was the great respect shown by students toward their teachers. - Her nasılsa, Japon lisem hakkında en fazla fark ettiğim şey öğrenciler tarafından öğretmenlerine gösterilen büyük saygıydı.

<span class="word-self">büyükspan>
{s} handsome

He was big and handsome. - O, büyük ve yakışıklıydı.

<span class="word-self">büyükspan>
large scale

He gave a party on a large scale. - O büyük ölçekte bir parti verdi.

It seems the rural area will be developed on a large scale. - Kırsal alan büyük ölçüde gelişecek gibi görünüyor.

<span class="word-self">büyükspan>
{s} older

He looks older than my brother. - O benim erkek kardeşimden daha büyük görünüyor.

Care has made her look ten years older. - Bakım onun görünüşünü on yaş büyük yaptı.

<span class="word-self">büyükspan> başarı
winner
Jüpiter'in en <span class="word-self">büyükspan> uydusu
Ganymede
bir <span class="word-self">büyükspan>
a grown up
burnu <span class="word-self">büyükspan>
conceited
burnu <span class="word-self">büyükspan>
haughty
burnu <span class="word-self">büyükspan>
supercilious
burnu <span class="word-self">büyükspan>
arrogant
burnu <span class="word-self">büyükspan>
(deyim) stuck-up
burnu <span class="word-self">büyükspan>
(deyim) high-hat
<span class="word-self">büyükspan>
expansive
<span class="word-self">büyükspan>
voluminous
<span class="word-self">büyükspan>
eldest

Fatima is the eldest student in our class. - Fatma sınıfımızdaki en büyük öğrencidir.

Caution is the eldest daughter of wisdom. - Dikkat, bilgeliğin büyük kızıdır.

<span class="word-self">büyükspan>
bigger

Beijing is bigger than Rome. - Pekin, Roma'dan daha büyüktür.

Tokyo is bigger than Rome. - Tokyo Roma'dan daha büyüktür.

<span class="word-self">büyükspan>
ambitious

My father was an ambitious man and would drink massive amounts of coffee. - Babam hırslı bir adamdı ve büyük miktarda kahve içerdi.

<span class="word-self">büyükspan>
ranch

Layla never realized there was a ranch that size. - Leyla o büyüklükte bir ahır olduğunu fark etmemişti.

Tom is the owner of the largest ranch in the area. - Tom, bölgedeki en büyük çiftliğin sahibidir.

<span class="word-self">büyükspan>
oldest

My oldest brother is single. - En büyük ağabeyim bekardır.

My grandmother is the oldest in this town. - Büyükannem bu kasabada en yaşlıdır.

<span class="word-self">büyükspan>
hamper
<span class="word-self">büyükspan>
{i} senior
<span class="word-self">büyükspan>
outsize
<span class="word-self">büyükspan>
colossal
<span class="word-self">büyükspan>
singular
<span class="word-self">büyükspan>
stupendous
<span class="word-self">büyükspan>
towering
<span class="word-self">büyükspan>
signal

Tom's grandfather was a signal officer in the army. - Tom'un büyükbabası orduda bir muhabere subayıydı.

<span class="word-self">büyükspan>
gross

You must be more careful to avoid making a gross mistake. - Büyük bir hata yapmaktan kaçınmak için daha dikkatli olmalısın.

<span class="word-self">büyükspan>
profound
<span class="word-self">büyükspan>
(Tıp) hypertrophic
<span class="word-self">büyükspan>
burning
<span class="word-self">büyükspan>
(Bilgisayar) more

My grandmother can ride a motorcycle, and what's more, a bicycle. - Büyükannem bir motosiklet sürebilir, ve dahası bir bisikleti de.

Sometimes, Grandma is more dangerous than the KGB. - Bazen büyükanneler, KGB'den daha tehlikelidir.

<span class="word-self">büyükspan> (servet)
large
<span class="word-self">büyükspan> kazanç
scoop
<span class="word-self">büyükspan> söylemek
boast
<span class="word-self">büyükspan> söylemek
talk big
<span class="word-self">büyükspan> söz söylemek
talk big
<span class="word-self">büyükspan> önem
great importance
daha <span class="word-self">büyükspan>
larger
en <span class="word-self">büyükspan> öncelik
(Politika, Siyaset) highest priority
epey <span class="word-self">büyükspan> (bir miktar)
goodly
ikinci <span class="word-self">büyükspan>
the second biggest
ikinci <span class="word-self">büyükspan>
the second largest
korkunç derecede <span class="word-self">büyükspan>
monstrous
<span class="word-self">büyükspan>
sumptuous
<span class="word-self">büyükspan>
widely
<span class="word-self">büyükspan>
legend
<span class="word-self">büyükspan>
sizable

Tom won a sizable amount of money. - Tom oldukça büyük bir miktarda para kazandı.

<span class="word-self">büyükspan>
edifice
<span class="word-self">büyükspan>
substantial

The stability of Chinese economy is substantially overestimated. - Çin ekonomisinin istikrarı büyük ölçüde abartılmıştır.

<span class="word-self">büyükspan>
tremendous

The earthquake created a tremendous sea wave. - Deprem büyük bir deniz dalgası yarattı.

Tom is taking a tremendous chance. - Tom çok büyük bir risk alıyor.

<span class="word-self">büyükspan>
ample
<span class="word-self">büyükspan>
considerable

Tom's experience attracted considerable attention. - Tom'un deneyimi büyük ilgi gördü.

The earthquake caused considerable damage. - Deprem, büyük ölçüde hasara yol açtı.

<span class="word-self">büyükspan>
bulky

This box is too bulky to carry. - Bu kutu taşımak için çok fazla büyüktür.

These presents are really bulky. - Bu hediyeler gerçekten büyük.

<span class="word-self">büyükspan>
redoubtable
<span class="word-self">büyükspan>
{s} precious
<span class="word-self">büyükspan>
massive

A massive earthquake of magnitude 8.8 hit the Japanese islands today. - 8.8 büyüklüğündeki büyük deprem bugün Japon adalarını vurdu.

An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami. - Richter ölçeğine göre 8.9 büyüklüğünde bir deprem Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye neden oldu.

<span class="word-self">büyükspan>
dire

The castle was in dire need of major repairs. - Kale, büyük onarımlara çok ihtiyaç duyuyordu.

<span class="word-self">büyükspan>
prize

A prize was given in honor of the great scientist. - Büyük bilimci onuruna bir ödül verildi.

Kaoru, yours is the best reaction so far - you win the grand prize. - Kaoru, şimdiye kadar en iyi tepki sizinki - büyük ödülü kazanırsınız.

<span class="word-self">büyükspan>
no end of
<span class="word-self">büyükspan>
untold
<span class="word-self">büyükspan>
grown-up
<span class="word-self">büyükspan>
sizeable

He won a sizeable amount of money. - O büyük miktarda para kazandı.

<span class="word-self">büyükspan>
{s} rousing

The concert was a rousing success. - Konser büyük bir başarıydı.

<span class="word-self">büyükspan> vites
high
<span class="word-self">Büyükspan>
large-scale

Tatoeba is a mini-LibriVox, it just needs to be written before the large-scale reading aloud would start. - Tatoeba bir mini-LibriVox'tur. O, yüksek sesle büyük ölçekli okuma başlamadan önce sadece yazılması gerekiyor.

<span class="word-self">Büyükspan>
the older
Kaçan balık <span class="word-self">büyükspan> olur
(Atasözü) Praising what is lost makes the remembrance dear
borsada <span class="word-self">büyükspan> oynayarak fiyatları etkileyen kimse
bear
<span class="word-self">büyükspan>
the biggest
<span class="word-self">büyükspan>
a great
<span class="word-self">büyükspan>
great of
<span class="word-self">büyükspan>
the greatest

He is one of the greatest artists in Japan. - Japonya'daki en büyük sanatçılardan biridir.

Security is the greatest enemy. - Güvenlik en büyük düşmandır.

<span class="word-self">büyükspan>
greater

Our friendship is greater than our quarrels. - Dostluğumuz kavgalarımızdan büyük.

Nothing gave her greater pleasure than to watch her son growing up. - Hiçbir şey ona oğlunun büyüdüğünü görmekten daha büyük bir zevk vermedi.

<span class="word-self">büyükspan>
the great

Eleanor though the daughter of a king and brought up in the greatest luxury determined to share misfortune with her husband. - Bir kralın kızı olarak düşünülen ve büyük lüks içinde yetiştirilen Eleanor kocasıyla bu tersliği paylaşmaya karar verdi.

I think Beethoven is the greatest composer who ever lived. - Sanırım Beethoven, şimdiye kadar yaşamış en büyük besteci.

<span class="word-self">büyükspan>
the largest
<span class="word-self">büyükspan>
a big
<span class="word-self">büyükspan> ada
big island
<span class="word-self">büyükspan> beden
Plus size, XL
<span class="word-self">büyükspan> bir bölümü
A large part
<span class="word-self">büyükspan> fare
older mice
<span class="word-self">büyükspan> iri
big big
<span class="word-self">büyükspan> iskender
Alexander The Great
<span class="word-self">büyükspan> keman
great violin
<span class="word-self">büyükspan> memeli kadın
women with big tits
<span class="word-self">büyükspan> peder
great preacher
<span class="word-self">büyükspan> piliç
big chicken
<span class="word-self">büyükspan> sandal
longboat
<span class="word-self">büyükspan> sopa
big stick
<span class="word-self">büyükspan> sözlük
great dictionary
<span class="word-self">büyükspan> sıçan
big rats
<span class="word-self">büyükspan> yalak
large trough
<span class="word-self">büyükspan> zevkle
With great pleasure
<span class="word-self">büyükspan> zoka
great bait
<span class="word-self">büyükspan> şehir
big city

What is the difference between a bookshop in a small town and in a big city? - Küçük şehirdekiyle büyük şehirdeki kitapçı arasındaki fark nedir?

This magazine is available in any big city in Japan. - Bu dergi Japonya'daki herhangi bir büyük şehirde mevcut.

en <span class="word-self">büyükspan> ortak bölen
greatest common factor
en <span class="word-self">büyükspan> ortak bölen
highest common factor
en <span class="word-self">büyükspan> ortak bölen
in mathematics, the greatest common divisor (gcd), sometimes known as the greatest common factor (gcf) or highest common factor (hcf), of two non-zero integers, is the largest positive integer that divides both numbers without remainder
fenike mitolojisinde en <span class="word-self">büyükspan> tanrı
Phoenician mythology, god of the largest
geniş ağızlı <span class="word-self">büyükspan> testi ya da çömlek
wide-mouthed jar or large test
kocaman başlı <span class="word-self">büyükspan> bir karınca türü
a big-headed ant species
tükiye <span class="word-self">büyükspan> millet meclisi
The Turkish Great Assembly
türkiye <span class="word-self">büyükspan> millet meclisi
Turkish Grand National Assembly
yaşından <span class="word-self">büyükspan> göstermek
Seem/look older than one is
<span class="word-self">Büyükspan>
(Tıp) magnus
<span class="word-self">büyükspan>
important; grand, chief, major
<span class="word-self">büyükspan>
healthy

His grandmother looks healthy. - Onun büyükannesi sağlıklı görünüyor.

Tom's grandmother looks healthy. - Tom'un büyükannesi sağlıklı görünüyor.

<span class="word-self">büyükspan>
great, grand, exalted
<span class="word-self">büyükspan>
extended
<span class="word-self">büyükspan>
macro
<span class="word-self">büyükspan>
megalo
<span class="word-self">büyükspan>
capacious
<span class="word-self">büyükspan>
old; older, senior
<span class="word-self">büyükspan>
Cyclopean
<span class="word-self">büyükspan>
maxi

The largest muscle in the human body is the gluteus maximus. - İnsan vücudundaki en büyük kas gluteus maximus'tur.

<span class="word-self">büyükspan>
magniloquent
<span class="word-self">büyükspan>
one's senior, older person; person whose rank or qualities command respect
<span class="word-self">büyükspan>
elder

My elder son is Lech Zaręba. - En büyük oğlum Lech Zaręba'dır.

My elder brother got a position in a big business. - Ağabeyim büyük bir ticari kuruluşta görev yapıyor.

<span class="word-self">büyükspan>
big, large, great, grand, massive, colossal, tremendous; extensive; important, serious, chief; great, exalted; old, older, elder; oldest, eldest
<span class="word-self">büyükspan>
big, large
<span class="word-self">büyükspan>
no end
<span class="word-self">büyükspan>
mega
<span class="word-self">büyükspan>
keen
<span class="word-self">büyükspan>
out

My grandmother used to go out for a walk almost every day, but now she seldom, if ever, goes out. - Büyükannem hemen hemen her gün bir yürüyüş için dışarı çıkardı fakat şimdi o nadiren, kırk yılda bir, dışarı çıkar.

When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride. - O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.

<span class="word-self">büyükspan>
enormous

An elephant is an enormous animal. - Bir fil çok büyük bir hayvandır.

The new building is enormous. - Yeni bina çok büyüktür.

<span class="word-self">büyükspan>
almighty
<span class="word-self">büyükspan>
{s} stout
<span class="word-self">büyükspan>
{s} smart

Tom's new smartphone is really big. It doesn't even look like a phone anymore. - Tom'un yeni akıllı telefonu gerçekten büyük. Artık bir telefona bile benzemiyor.

<span class="word-self">büyükspan>
crying
<span class="word-self">büyükspan>
hard

My grandmother is hard of hearing. In other words she is slightly deaf. - Büyükannem biraz ağır işitir. Yani hafifçe sağırdır.

He works hard to support his large family. - O, büyük ailesini geçindirmek için sıkı çalışıyor.

<span class="word-self">büyükspan>
walloping
<span class="word-self">büyükspan>
bough

You needn't have bought such a large house. - Böylesine büyük bir ev almana gerek yoktu.

His grandfather bought him the expensive toy. - Büyükbabası ona pahalı bir oyuncak aldı.

<span class="word-self">büyükspan>
majuscule
<span class="word-self">büyükspan>
{s} sublime
<span class="word-self">büyükspan>
extensive

The flood did the village extensive damage. - Sel köye büyük hasar verdi.

The earthquake in Hokkaido caused extensive damage. - Hokkaido'daki deprem büyük hasara sebep oldu.

<span class="word-self">büyükspan>
star

There exist several stars which are larger than our Sun. - Güneşimizden daha büyük bir sürü yıldız var.

After the initial shock of hearing of her grandfather's death, the girl started to cry. - Onun büyükbabasının ölümünü işitmesinin ilk şokundan sonra, kız ağlamaya başladı.

<span class="word-self">büyükspan>
{s} swingeing
<span class="word-self">büyükspan>
bongo
<span class="word-self">büyükspan>
goodly
<span class="word-self">büyükspan> lokma ye, <span class="word-self">büyükspan> söz söyleme
(Atasözü) Eat a big mouthful, but don't make big promises. B
التركية - التركية

تعريف büyük- في التركية التركية القاموس.

<span class="word-self">Büyükspan> Patlama
Evrenin yaklaşık 13,7 milyar yıl önce aşırı yoğun ve sıcak bir noktadan meydana geldiğini savunan evrenin evrimi kuramı ve geniş şekilde kabul gören kozmolojik model
<span class="word-self">büyükspan> mücennep
Klasik türk müziğinde bir sesi sekiz koma kadar değiştiren (incelten yahut pesleştiren) işaret
<span class="word-self">Büyükspan>
(Osmanlı Dönemi) REBUZ
<span class="word-self">Büyükspan>
muhteşem
<span class="word-self">büyükspan>
Yetişkin, belli bir yaşa gelmiş: "Büyüklerin yanında sesim çıkmazdı."- S. F. Abasıyanık. Önemli: "Ömrünün tek ve büyük oyunu bitmişti."- T. Buğra
<span class="word-self">büyükspan>
Somut nesneler için boyutları, benzerlerinden daha fazla olan, küçük karşıtı: "Büyük ağaçların altında, gazinoya doğru gidiyoruz."- Y. Z. Ortaç
<span class="word-self">büyükspan>
Yetişkin, belli bir yaşa gelmiş
<span class="word-self">büyükspan>
Boyutları, benzerlerinden daha fazla olan, küçük karşıtı
<span class="word-self">büyükspan>
Çok, ortalamayı aşan
<span class="word-self">büyükspan>
Üstün niteliği olan
<span class="word-self">büyükspan>
Önemli
<span class="word-self">büyükspan>
Niceliği çok olan
<span class="word-self">büyükspan>
Soyut kavramlar için çok, ortalamayı aşan: "Büyük bir cevap sıkıntısı geçirdikten sonra itiraf etti."- P. Safa
<span class="word-self">büyükspan>
Niceliği çok olan: "Benim büyük kalabalıklara karşı ürkekliğim vardır."- R. N. Güntekin. Üstün niteliği olan: "Molière büyük adammış, yeryüzüne gelmiş kişilerin en büyüklerinden biri."- N. Ataç
<span class="word-self">büyükspan>
(Osmanlı Dönemi) azîme
<span class="word-self">büyükspan>
(Osmanlı Dönemi) azıme
büyük-
المفضلات