bütünlükle

listen to the pronunciation of bütünlükle
التركية - الإنجليزية
all along the line
all along the road
all along the way
monolithically
bütün
entire

This is my favorite track on the entire disc. - Bu, bütün diskteki favori parçam.

Working together, they cleaned the entire house in no time. - Birlikte çalışarak, bütün evi çabucak temizlediler.

bütün
all

Money is the root of all evil. - Para bütün kötülüğün köküdür.

If it rains tomorrow, I will stay at home all day. - Eğer yarın yağmur yağarsa, bütün gün evde kalacağım.

bütün
whole

I spent the whole afternoon chatting with friends. - Bütün öğleden sonrayı arkadaşlarla sohbet ederek geçirdim.

Will he eat the whole cake? - Bütün pastayı yiyecek mi?

bütün
{s} complete

Having worked on the farm all day long, he was completely tired out. - Bütün gün boyunca çiftlikte çalıştığı için, o tamamen yorgundu.

This isn't completely wrong. - O bütünüyle yanlış değil.

bütün
utter
bütün
{i} gross

You saved all your baby teeth in this matchbox? That's gross! - Bütün bebek dişlerini bu kibrit kutusunda biriktirdin mi? Bu iğrenç!

You saved all your baby teeth in this matchbox? That's gross! - Bütün çocukluk dişlerini bu kibrit kutusunda mı biriktirdin? Bu iğrenç!

bütün
the total
bütün
pan

The whole city is in panic. - Bütün şehir panik içinde.

bütün
intact
bütün
every

Every Saturday we clean the whole house. - Her cumartesi bütün evi temizleriz.

Everyone in the class is here today. - Bugün bütün sınıf burada.

bütün
out-and-out
bütün
monolith
bütün
grand

By the time I was born, all my grandparents had died. - Ben doğmadan önce bütün büyük ebeveynlerim ölmüştü.

Grandmother died, leaving the whole family stunned. - Büyükanne bütün aileyi buz kesilmiş bırakarak öldü.

bütün
continuum
bütün
overall
bütün
thorough
bütün
full

All the hotels in town are full. - Şehirdeki bütün oteller dolu.

My whole day was full of surprises. - Bütün günüm sürprizlerle doluydu.

bütün
all-out
bütün
entirely

You're not entirely wrong. - Sen bütünüyle hatalı değilsin.

Sami is still not entirely satisfied. - Sami hâlâ bütünüyle tatmin olmuş değil.

bütün
sum total
bütün
integral
bütün
integrate
bütün
omni-
bütün
entirety

Examine the question in its entirety. - Soruyu bütünü ile inceleyin.

We need to view this in its entirety. - Bütünüyle bunu incelememiz gerekiyor.

bütün
all the
bütün
total

A totally ordered set is often called a chain. - Bütünüyle sipariş edilmiş bir takıma çoğunlukla bir zincir denilir.

I'm totally not exaggerating. - Bütünüyle abartmıyorum.

bütün
aggregate
bütün
holo-
bütün
out and out
bütün
totality
bütün
(a) whole, (a) totality
bütün
total, sum
bütün
whole, entire, total; all
bütün
clear
bütün
unbroken
bütün
round

He works hard all the year round. - Bütün yıl çok sıkı çalışır.

They had to work all year round. - Onlar bütün yıl boyunca çalışmak zorundaydılar.

bütün
solid
bütün
undivided
bütün
(before plural form) all
bütün
omni
bütün
all over the

English has spread all over the country. - İngilizce bütün ülkede yayıldı.

There was peace all over the world. - Bütün dünyada barış vardı.

bütün
one and only
bütün
whole, entire, total, complete
bütün
holo
bütün
large (bill, money)
bütün
complement
bütün
all out
bütün
unbroken, undivided
bütün
the whole

I spent the whole afternoon chatting with friends. - Bütün öğleden sonrayı arkadaşlarla sohbet ederek geçirdim.

Tom spent the whole day reading in bed. - Tom bütün gününü yatakta okuyarak geçirdi.

bütün
sheer
bütün
allout
bütün
outright
bütün
teetotal
bütün
integer
bütün
aipha
bütün
monolithic
bütün
{i} ensemble
التركية - التركية

تعريف bütünlükle في التركية التركية القاموس.

Bütün
pan
bütün
Eksiksiz, tam; parçalanmamış
bütün
Çok sayıdaki varlık ve nesnelerin hepsi, bütünü
bütün
Birlik, tamlık: "Şiirde bir bütünün lüzumuna inananlar bile mısralar arasında birtakım aralıklar kabul eder."- O. V. Kanık
bütün
Birlik, tamlık
bütün
Parçalanmamış
bütün
Eksiksiz, tam: "Güller bütün güller bu sabah / Bir ağızdan şarkı söyler gibi açıyor her bahçede."- N. Cumalı. Çok sayıdaki varlık ve nesnelerin hepsi: "Bütün civar köylerde onu sevmeyen yoktu."- Y. K. Karaosmanoğlu
bütün
Ufaklık, bozukluk olmayan (para)
bütünlükle
المفضلات