bütünlükle

listen to the pronunciation of bütünlükle
التركية - الإنجليزية
all along the line
all along the road
all along the way
monolithically
bütün
entire

This is my favorite track on the entire disc. - Bu, bütün diskteki favori parçam.

We spent the entire day on the beach. - Bütün günü plajda geçirdik.

bütün
all

If it rains tomorrow, I will stay at home all day. - Eğer yarın yağmur yağarsa, bütün gün evde kalacağım.

Money is the root of all evil. - Para bütün kötülüğün köküdür.

bütün
whole

Tom spent the whole day reading in bed. - Tom bütün gününü yatakta okuyarak geçirdi.

I spent the whole afternoon chatting with friends. - Bütün öğleden sonrayı arkadaşlarla sohbet ederek geçirdim.

bütün
{s} complete

Tom worked all day and was completely worn out. - Tom bütün gün çalıştı ve tamamen bitkin düştü.

This isn't completely wrong. - O bütünüyle yanlış değil.

bütün
utter
bütün
{i} gross

You saved all your baby teeth in this matchbox? That's gross! - Bütün çocukluk dişlerini bu kibrit kutusunda mı biriktirdin? Bu iğrenç!

You saved all your baby teeth in this matchbox? That's gross! - Bütün bebek dişlerini bu kibrit kutusunda biriktirdin mi? Bu iğrenç!

bütün
the total
bütün
pan

The whole city is in panic. - Bütün şehir panik içinde.

bütün
intact
bütün
every

Every Saturday we clean the whole house. - Her cumartesi bütün evi temizleriz.

Everyone in the class is here today. - Bugün bütün sınıf burada.

bütün
out-and-out
bütün
monolith
bütün
grand

Grandma walked to the market to buy food for the whole family. - Büyükanne bütün aileye yiyecek almak için markete gitti.

By the time I was born, all my grandparents had died. - Ben doğmadan önce bütün büyük ebeveynlerim ölmüştü.

bütün
continuum
bütün
overall
bütün
thorough
bütün
full

All the hotels in town are full. - Şehirdeki bütün oteller dolu.

She got full marks by memorizing the whole lesson. - O, bütün dersi ezberleyerek tam not aldı.

bütün
all-out
bütün
entirely

Sami is still not entirely satisfied. - Sami hâlâ bütünüyle tatmin olmuş değil.

You're not entirely wrong. - Sen bütünüyle hatalı değilsin.

bütün
sum total
bütün
integral
bütün
integrate
bütün
omni-
bütün
entirety

We need to view this in its entirety. - Bütünüyle bunu incelememiz gerekiyor.

Examine the question in its entirety. - Soruyu bütünü ile inceleyin.

bütün
all the
bütün
total

A totally ordered set is often called a chain. - Bütünüyle sipariş edilmiş bir takıma çoğunlukla bir zincir denilir.

I'm totally not exaggerating. - Bütünüyle abartmıyorum.

bütün
aggregate
bütün
holo-
bütün
out and out
bütün
totality
bütün
(a) whole, (a) totality
bütün
total, sum
bütün
whole, entire, total; all
bütün
clear
bütün
unbroken
bütün
round

It is warm there all the year round. - Orada hava bütün yıl boyu sıcak.

It's warm here all the year round. - Burada bütün yıl boyunca hava sıcak.

bütün
solid
bütün
undivided
bütün
(before plural form) all
bütün
omni
bütün
all over the

There was peace all over the world. - Bütün dünyada barış vardı.

What we call 'Standard English' is only one of the many dialects spoken all over the world. - Standart İngilizce dediğimiz şey sadece bütün dünyada konuşulan birçok lehçeden biridir.

bütün
one and only
bütün
whole, entire, total, complete
bütün
holo
bütün
large (bill, money)
bütün
complement
bütün
all out
bütün
unbroken, undivided
bütün
the whole

Tom spent the whole day reading in bed. - Tom bütün gününü yatakta okuyarak geçirdi.

I spent the whole afternoon chatting with friends. - Bütün öğleden sonrayı arkadaşlarla sohbet ederek geçirdim.

bütün
sheer
bütün
allout
bütün
outright
bütün
teetotal
bütün
integer
bütün
aipha
bütün
monolithic
bütün
{i} ensemble
التركية - التركية

تعريف bütünlükle في التركية التركية القاموس.

Bütün
pan
bütün
Eksiksiz, tam; parçalanmamış
bütün
Çok sayıdaki varlık ve nesnelerin hepsi, bütünü
bütün
Birlik, tamlık: "Şiirde bir bütünün lüzumuna inananlar bile mısralar arasında birtakım aralıklar kabul eder."- O. V. Kanık
bütün
Birlik, tamlık
bütün
Parçalanmamış
bütün
Eksiksiz, tam: "Güller bütün güller bu sabah / Bir ağızdan şarkı söyler gibi açıyor her bahçede."- N. Cumalı. Çok sayıdaki varlık ve nesnelerin hepsi: "Bütün civar köylerde onu sevmeyen yoktu."- Y. K. Karaosmanoğlu
bütün
Ufaklık, bozukluk olmayan (para)
bütünlükle
المفضلات