The director reprimanded you.
- Yönetmen seni azarladı.
The manager reprimanded the man by pounding on the table.
- Müdür masaya vurarak adamı azarladı.
He took it for an implied rebuke.
- Anlaşilan onu bir azarlama zannetti.
He scolded me for being lazy.
- O, tembel olduğum için beni azarladı.
She scolds Terry as often as me.
- O, beni azarladığı kadar sık Terry'i azarlar.
Mary chided Tom for spending so much time on Tatoeba.
- Mary Tom'u Tatoeba'da çok zaman harcadığı için azarladı.
The teacher lost his job because he cruelly berated students who made mistakes.
- Öğretmen işini kaybetti çünkü hata yapan öğrencileri acımasızca azarladı.
I didn't feel like scolding her for being late.
- Geç kaldığı için canım onu azarlamak istemedi.
When she was late, I felt like scolding her, but I held my tongue.
- O geç kaldığında canım onu azarlamak istedi ama dilimi tuttum.
My mother-in-law never passes up an opportunity to upbraid me over my decision to go into business for myself.
- Kayınvalidem kendim için işe gitme kararım üzerinden beni azarlama fırsatını asla kaçırmaz.
Mary chided Tom for spending so much time on Tatoeba.
- Mary Tom'u Tatoeba'da çok zaman harcadığı için azarladı.
Mary chided Tom for spending so much time on Tatoeba.
- Mary Tom'u Tatoeba'da çok zaman harcadığı için azarladı.