ayrılmış

listen to the pronunciation of ayrılmış
التركية - الإنجليزية
divorced
booked

I've got a flight back to Boston booked for this evening. - Bu akşam için ayrılmış Boston'a bir geri uçuşum var.

All the seats are booked. - Bütün koltuklar ayrılmış.

estranged
reserved

These seats are reserved for old people. - Bu koltuklar yaşlı insanlar için ayrılmıştır.

Are there reserved seats on the train? - Trende ayrılmış koltuklar var mıdır?

isolated

No nation can exist completely isolated from others. - Hiçbir ulus diğerlerinden tamamen ayrılmış olamaz.

segregate

Sami attended a segregated school. - Sami ayrılmış bir okula gitti.

split
reserved, dedicated
disunited
divided

This book is divided into four parts. - Bu kitap dört bölüme ayrılmıştır.

The city is divided into ten administrative districts. - Kent, on idari bölgeye ayrılmıştır.

disjointed
set aside
set apart
off
gone
severed
dedicated
assigned
disconnected
allocated
disjunct
departed
torn
derived
earmarked
discrete
graded
separate

Ireland and England are separated by sea. - İrlanda ve İngiltere denizle ayrılmıştır.

Sami and Layla had already separated. - Sami ve Leyla çoktan ayrılmıştı.

apart
spaced
parted
discontinuous
(Nükleer Bilimler) differentiated
ayrılmış bellek
dedicated storage
ayrılmış bölge
reservation
ayrılmış otoban
divided highway
ayrılmış sözcük
reserved word
ayrılmış çöp
graded refuse
ayır
break into
birbirinden ayrılmış
estranged
Ayır
allocate

Allocate a room for research purposes. - Araştırma amaçları için bir oda ayırın.

ayır
make disconnected
ayır
make disjoint
ayır
{f} resolving
ayır
{f} segregated
ayır
differentiate

We must be able to differentiate between objects and situations. - Nesneler ve durumlar arasında ayırım yapabilmeliyiz.

ayır
{f} separate

It is no use trying to separate the sheep from the goats while in a state of madness. - Çok sinirliyken iyiyle kötüyü ayırmaya çalışmanın bir faydası yoktur.

Our teacher separated us into two groups. - Öğretmen bizi iki gruba ayırdı.

ayır
{f} disconnecting

I'm not disconnecting their printers. - Onların yazıcılarını ayırmıyorum.

ayır
{f} part

Tom budgeted three hundred dollars for the party. - Tom parti için üç yüz dolarlık bütçe ayırdı.

These devices are distinguished by particularly high-quality workmanship. - Bu cihazlar özellikle yüksek kaliteli işçilikle ayırt edilir.

ayır
detach

I didn't detach them. - Ben onları ayırmadım.

ayır
spaced at
ayır
{f} isolated
ayır
{f} reserved

The seats were reserved for the party. - Parti için sandalyeler ayırtıldı.

We should have phoned ahead and reserved a table. - Önceden telefon etmeliydik ve bir masa ayırtmalıydık.

ayır
cut into
ayır
{f} sparing

Would you mind sparing me thirty minutes of the day? - Bana günün otuz dakikasını ayırır mısın?

ayır
sever

I removed her number after severing our friendship. - Dostluğumuzu kestikten sonra onun numarasını ayırdım.

ayır
disconnect

Disconnect the power cable from the modem, wait for approximately one minute, then reconnect the cable. - Enerji kablosunu modemden ayır, yaklaşık bir dakika bekle, sonra kabloyu tekrar bağla.

Dan disconnected Linda from her respirator. - Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.

ayır
isolate
ayır
separate into
ayır
{f} spaced
ayır
{f} reserve

I'd like to reserve a table for two. - İki kişilik bir masa ayırtmak istiyorum.

It's faster to reserve a taxi. - Bir taksi ayırtmak daha hızlıdır.

ayır
discriminate

Subtle differences in tone discriminate the original from the copy. - Tondaki ince farklar orijinali fotokopiden ayırt eder.

ayır
sever from
ayır
demarcate
ayır
{f} abstract
ayır
{f} allocated
ayır
{f} parted
ayır
{f} parting
ayır
{f} spare

Since there wasn't much time to spare, she took a taxi. - Ayıracak çok zamanı olmadığı için, taksiye bindi.

Because they had no time to spare, they hurried back to town. - Ayıracak zamanları olmadığından dolayı aceleyle kasabaya geri döndüler.

ayır
disjoin
ayır
{f} separating

English is one language separating two nations. - İngilizce iki ulusu ayıran bir dildir.

Why is politics separating us, when we ourselves know who is good and who isn't? - Kimin iyi olduğunu ve kimin olmadığını biz kendimiz bildiğimizde politika neden bizi ayırıyor?

ayır
{f} separated

Tom is sad, as in German sentences he is often separated from Mary by a comma. - Tom. Almanca cümlelerde Mary'yi sık sık bir virgülle ayırdığı için üzgün.

The mother separated the fighting children. - Anne dövüşen çocukları ayırdı.

ayır
{f} discriminating
ayır
{f} detached
ayır
{f} disconnected

Dan disconnected Linda from her respirator. - Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.

ayır
{f} abstracted
ayır
split into

Let's decide what needs to be decided, then let's split into two teams, OK? - Neye karar verilmesi gerektiğine karar verelim, sonra iki takıma ayıralım.

ayır
{f} earmark

They earmarked enough money for research work. - Araştırma çalışması için yeterli para ayırdılar.

ayır
break down into
ayır
segregate
ayır
set apart
ayır
allocate to
ayır
uncouple
ayır
unstuck
ayır
allocateto
ayır
sunder
ayır
unstick
ayır
differentiated
ayır
disengage
ayır
disengaged
ayır
seclude
ayır
secluded
ayır
unsphere
ayır
setapart
ayır
separateinto
ayır
(Biyoloji) dissect

We dissected a frog to examine its internal organs. - Bir kurbağayı, iç organlarını incelemek için kesip parçalara ayırdık.

ayır
splitinto
ayır
disarticulate
ayır
disjoined
ayır
zoning
ayır
distinguished

The original and the copy are easily distinguished. - Orijinal ve kopya kolayca ayırt edilirler.

These machines are distinguished by particularly high-quality workmanship. - Bu makineler, özellikle yüksek kaliteli işçilik ile ayırt edilir.

bedenden ayrılmış
disembodied
derecelere ayrılmış
graduated
iki kola ayrılmış
bifurcate
kızılderililere ayrılmış bölge
Indian reservation
parçalara ayrılmış
segmented
sürüden ayrılmış tehlikeli bizon
rogue buffalo
sürüden ayrılmış tehlikeli fil
rogue elephant
sürüden ayrılmış tehlikeli hayvan
n. rogue
çeşidine göre ayrılmış
assorted
التركية - التركية
ayrık
(Osmanlı Dönemi) EFRAK
ayrılmış
المفضلات