aynısı

listen to the pronunciation of aynısı
التركية - الإنجليزية
the same
replication
the same (of)
facsimile
the same of
same

This is the same pencil that I lost the other day. - Bu geçen gün kaybettiğim kalemin aynısı.

I have bought the same camera as you have. - Senin aldığın kameranın aynısını aldım.

duplicative
aynı
(Hukuk) identical

Your personal computer is identical with mine. - Kişisel bilgisayarın benimki ile aynı.

Your chair is identical to mine. - Senin sandalyen benimki ile tamamen aynı.

aynı
{s} same

Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection. - Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar.

Don't make the same mistake again. - Aynı hatayı tekrar yapma.

aynısı olmak
be all of a piece with
aynı
uniform

The man drove his car at a uniform speed. - Adam arabasını aynı hızda sürdü.

All of the students have to wear the same uniform. - Öğrencilerin hepsi aynı üniformayı giymek zorundadırlar.

aynı
alike

We treat all visitors alike. - Biz bütün ziyaretçilere aynı davranırız.

These pencils might look alike but they're not the same. - Bu kalemler benzeyebilir ama aynı değiller.

aynı
{i} the same

The Eiffel Tower is in the same city as the Louvre Museum. - Eyfel Kulesi, Louvre Müzesi ile aynı şehirdedir.

Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection. - Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar.

aynı
just like

When I grow up, I want to be just like you. - Büyüyünce aynı senin gibi olmak istiyorum.

Your brother looks just like you. - Erkek kardeşin aynı sana benziyor.

aynı
spitting image of
aynı
(Askeri) in kind

I'm sorry, I'll pay you back in kind. - Özür dilerim. Aynı şekilde sana geri ödeyeceğim.

aynı
set

Computers almost always have the same price. Maybe the prices are set according to the customers' buying ability. - Bilgisayarlar neredeyse her zaman aynı fiyata sahiptir. Belki fiyatlar müşterinin satın alma yeteneğine göre belirlenir.

The rebels did not only take hostages, but also set the entire village on fire. - İsyancılar sadece rehine almadılar, aynı zamanda tüm köyü ateşe verdiler.

aynı
corresponding
aynı
homo-
aynı
image

Tom clicked on the thumbnail so he could see a larger version of the same image. - Tom aynı görüntünün daha büyük versiyonunu görebilsin diye minyatür çizim üzerine tıkladı.

aynı
self-same
aynı
similarly
aynı
homeo-
aynı
one and the same
aynı
very

Marcus had scratched a door; the very one I had just entered moments ago, with a pen that had run out of ink - Marcus birkaç dakika önce girmiş olduğum aynı kapıyı mürekkebi tükenmiş bir kalemle çizdi.

You have made the very same mistake again. - Aynı hatayı tekrar yaptın.

One thing Tom does that isn't very safe is that he uses the same password for every website. - Tom'un yaptığı çok emniyetli olmayan tek şey her Web sitesi için aynı şifreyi kullanmasıdır.

aynı
one

We are all one on that point. - Biz bu konuda hepimiz aynı fikirdeyiz.

If two men always have the same opinion, one of them is unnecessary. - İki insan her zaman aynı görüşe sahipse, bunlardan biri gereksizdir.

aynı
for all the world as if
aynı
iso-
aynı
identically

Sami and his identical twin, Farid, dressed identically. - Sami ve tek yumurta ikizi Ferit, aynı şekilde giyiniyordu.

aynı
{i} like

It smells like Tom is wearing the same perfume that Mary is. - Tom, Mary'nin kullandığı aynı parfümü kullanıyor gibi kokuyor.

I like not only classical music but also jazz. - Sadece klasik müziği değil aynı zamanda jazzı da severim.

Aynı
very same

I was just saying the very same thing to John. - Ben sadece aynısını John'a söylüyordum.

You have made the very same mistake again. - Aynı hatayı tekrar yaptın.

aynı
same of
aslının aynısı kopya
true copy
aynı
homoeo [Brit.]
aynı
all of a piece
aynı
look alike

These pencils might look alike but they're not the same. - Bu kalemler benzeyebilir ama aynı değiller.

aynı
the same: Aynını istiyorum. I'll have the same. Bu bileziğin aynını yapabilir misin? Can you make a duplicate of this bracelet?
aynı
homo
aynı
of a piece
aynı
no change
aynı
selfsame
aynı
to a hair
aynı
as much as
aynı
the same; identical; equal: Bu aynı manto. This is the same coat. Aynı ehemmiyette olan bir meseleyi açmak istiyorum. I want to open a question of equal importance. Aynı can sıkıcı lafları tekrarladı. He repeated the same boring phrases. Notlarımız aynı. Our grades are the same
aynı
same, identical, veritable, even, alike
aynı
like; facsimile
aynı
equal

The law is equal for all. - Kanun herkes için aynıdır.

They made equally tough demands. - Onlar aynı derecede zor taleplerde bulundular.

aynı
self
aynı
identic

Although the conditions are slightly different, the result of our experiment was identical with Robinson's. - Şartlar hafifçe farklı olmasına rağmen, bizim deneyin sonucu Robinson'unki ile aynı.

They wore identical dresses. - Onlar aynı elbiseleri giydiler.

aynı
homeo
aynı
tantamount
aynı
even

Even if all agree, all can be wrong. - Herkes aynı fikirde olsa bile, hepsi hatalı olabilir.

Tom and Mary even always wear the same color clothes. - Tom ve Mary her zaman aynı renk giysileri bile giyiyorlar.

aynı
in rem
aynı
{i} facsimile
aynı
similar

These cities have similar traffic rules. - Bu şehirlerin trafik kuralları aynıdır.

Many people make similar mistakes. - Çoğu insan aynı hataları yapar.

aynı
tauto
aynı
duplicate
aynı
idem
aynı
homogeneous
aynı
double
aynı
doublet
aynı
homoeo
aynı
ditto
tıpatıp aynısı
doppelganger
tıpkısının aynısı
doppelganger
التركية - التركية
tıpkısı
AYNI
(Hukuk) Mala ilişkin, eşyaya bağlı
aynı
Başkası değil, yine o. Ayırt edilemeyecek kadar benzeri özdeşi, tıpkısı
aynı
Başkası değil, yine o
aynı
Ayırt edilemeyecek kadar benzeri özdeşi, tıpkısı
aynı
Değişmeyen, aralarında ayrım olmayan: "Yirmi sene hep aynı renkler içinde dönüp dolaştık."- B. R. Eyuboğlu
aynı
Değişmeyen, aralarında ayrım olmayan
aynısı
المفضلات