They wore identical dresses.
- Onlar aynı elbiseleri giydiler.
Tom looks almost identical to him.
- Tom neredeyse onunla aynı görünüyor.
The Eiffel Tower is in the same city as the Louvre Museum.
- Eyfel Kulesi, Louvre Müzesi ile aynı şehirdedir.
A person's heart is approximately the same size as their fist.
- Bir insanın kalbi, yaklaşık olarak yumruğuyla aynı boyuttadır.
All of the students have to wear the same uniform.
- Öğrencilerin hepsi aynı üniformayı giymek zorundadırlar.
The man drove his car at a uniform speed.
- Adam arabasını aynı hızda sürdü.
These pencils might look alike but they're not the same.
- Bu kalemler benzeyebilir ama aynı değiller.
We treat all visitors alike.
- Biz bütün ziyaretçilere aynı davranırız.
A person's heart is approximately the same size as their fist.
- Bir insanın kalbi, yaklaşık olarak yumruğuyla aynı boyuttadır.
The Eiffel Tower is in the same city as the Louvre Museum.
- Eyfel Kulesi, Louvre Müzesi ile aynı şehirdedir.
She's a witch, just like her mother.
- O bir cadı, aynı annesi gibi.
Tom has a beard just like his father, grandfathers and brothers do.
- Tom aynı babası, büyükbabaları ve kardeşleri gibi bir sakala sahip.
I'm sorry, I'll pay you back in kind.
- Özür dilerim. Aynı şekilde sana geri ödeyeceğim.
The rebels did not only take hostages, but also set the entire village on fire.
- İsyancılar sadece rehine almadılar, aynı zamanda tüm köyü ateşe verdiler.
Computers almost always have the same price. Maybe the prices are set according to the customers' buying ability.
- Bilgisayarlar neredeyse her zaman aynı fiyata sahiptir. Belki fiyatlar müşterinin satın alma yeteneğine göre belirlenir.
Tom clicked on the thumbnail so he could see a larger version of the same image.
- Tom aynı görüntünün daha büyük versiyonunu görebilsin diye minyatür çizim üzerine tıkladı.
Marcus had scratched a door; the very one I had just entered moments ago, with a pen that had run out of ink - Marcus birkaç dakika önce girmiş olduğum aynı kapıyı mürekkebi tükenmiş bir kalemle çizdi.
Not only was he a doctor, he was also a very famous novelist.
- O sadece bir doktor değil, aynı zamanda çok ünlü bir roman yazarıdır.
That's impossible. I must disagree with you. It's very much possible.
- O imkansız. Seninle aynı fikirde olmamalıyım. Bu çok mümkün.
This is the same type of camera as the one I lost.
- Bu kaybettiğim kamera ile aynı tip kamera.
If two men always have the same opinion, one of them is unnecessary.
- İki insan her zaman aynı görüşe sahipse, bunlardan biri gereksizdir.
Sami and his identical twin, Farid, dressed identically.
- Sami ve tek yumurta ikizi Ferit, aynı şekilde giyiniyordu.
Roger liked writing songs. He also liked to perform his own songs on the stage.
- Roger şarkı yazmayı seviyordu. Aynı zamanda kendi şarkılarını sahnede söylemeyi de seviyordu.
It happened that she and I liked the same kind of music.
- O ve ben tesadüfen aynı tür müziği seviyoruz.
I was just saying the very same thing to John.
- Ben sadece aynısını John'a söylüyordum.
You have made the very same mistake again.
- Aynı hatayı tekrar yaptın.
These pencils might look alike but they're not the same.
- Bu kalemler benzeyebilir ama aynı değiller.
They made equally tough demands.
- Onlar aynı derecede zor taleplerde bulundular.
Both are equally plausible.
- Her ikisi de aynı derecede makul.
Although the conditions are slightly different, the result of our experiment was identical with Robinson's.
- Şartlar hafifçe farklı olmasına rağmen, bizim deneyin sonucu Robinson'unki ile aynı.
Tom looks almost identical to him.
- Tom neredeyse onunla aynı görünüyor.
Tom and Mary even always wear the same color clothes.
- Tom ve Mary her zaman aynı renk giysileri bile giyiyorlar.
Tom and Mary even talk about the same things.
- Tom ve Mary aynı şeyler hakkında bile konuşuyorlar.
We too have a similar approach.
- Aynı yaklaşımı biz de sürdürüyoruz.
These cities have similar traffic rules.
- Bu şehirlerin trafik kuralları aynıdır.