Tom goes to bed at the same time every night.
- Tom her gece aynı zamanda yatmaya gider.
Don't all speak at the same time.
- Hepiniz aynı zamanda konuşmayın.
This development is casting a larger and larger shadow over the chemical industry as well.
- Bu gelişme aynı zamanda kimya sanayi üzerinde de gittikçe daha büyük bir gölge düşürüyor.
Tom likes not only Mary but Alice as well.
- Tom sadece Mary'yi değil aynı zamanda Alice'i de sever.
I borrowed money not only from Tom, but from his wife, too.
- Sadece Tom'dan değil aynı zamanda karısından da ödünç para aldım.
It's not just Tom that has to study. I have to study, too.
- Sadece Tom değil aynı zamanda ben de çalışmak zorundayım.
He is a scholar and a musician simultaneously.
- O bir bilim adamı ve aynı zamanda bir müzisyen.
The singer is famous not only in Japan but also in Europe.
- Şarkıcı sadece Japonya'da değil, aynı zamanda Avrupa'da da ünlü.
I know not only the father, but also the son.
- Sadece babasını değil, aynı zamanda oğlunu da tanıyorum.
You can't do two things at once.
- Aynı zamanda iki şeyi yapamazsın.
We are both to blame.
- Sadece siz değil aynı zamanda ben de suçlanmalıyım.
Tom and Mary were both talking at the same time.
- Tom ve Mary her ikisi de aynı zamanda konuşuyordu.