If you put your mind into your foot, it becomes the foot.
- Eğer zihninizi ayağınıza koyarsanız, o, ayak olur.
He followed in his father's footsteps.
- O, babasının ayak izlerini takip etti.
After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again.
- Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.
When I got out of prison, Tom helped me get back on my feet.
- Hapishaneden çıktığımda, Tom tekrar ayaklarımın üstünde durmama yardımcı oldu.
They stepped on board the airplane.
- Onlar uçağa ayak bastılar.
Tom did step on a lot of toes.
- Tom birçok ayak parmağına bastı.
Tom sat on the pier with his feet in the water.
- Tom ayakları suda iskelede oturdu.
Tom sat on the pier, dangling his feet in the water.
- Tom ayaklarını suya sarkıtarak iskelede oturdu.
I heard that they discovered the footprints of an abominable snowman in the Himalayan mountains.
- İğrenç bir kardan adamın ayak izlerini Himalaya dağlarında keşfettiklerini duydum.
I heard that footprints of an abominable snowman were found in the Himalayan mountains.
- İğrenç bir kardan adamın ayak izlerinin Himalaya dağlarında bulunduğunu duydum.
She left me standing there for two hours.
- O iki saat boyunca beni orada ayakta bıraktı.
The train was so crowded that I had to keep standing all the way.
- Tren o kadar kalabalıktı ki ben bütün yol boyunca ayakta durmak zorunda kaldım.
The shoe fell off the horse's hoof.
- Ayakkabı atın toynağına düştü.
He did all the legwork.
- O, tüm ayak işlerini yaptı.
Throw away the chairs whose legs are broken.
- Ayakları kırık sandalyeleri at.
I love walking barefoot on the grass.
- Çimlerin üzerinde çıplak ayakla dolaşmayı severim.
Look, the boys are walking barefoot in the water.
- Bakın, çocuklar suyun içinde çıplak ayakla yürüyor.