I would like to book a room.
- Bir oda ayırtmak istiyorum.
I have to book a hotel room.
- Otelde bir oda ayırtmak zorundayım.
I'd like to reserve a table for four at six.
- Saat altıda dört kişilik bir masa ayırtmak istiyorum.
It's faster to reserve a taxi.
- Bir taksi ayırtmak daha hızlıdır.
Allocate a room for research purposes.
- Araştırma amaçları için bir oda ayırın.
We must be able to differentiate between objects and situations.
- Nesneler ve durumlar arasında ayırım yapabilmeliyiz.
Our teacher separated us into two groups.
- Öğretmen bizi iki gruba ayırdı.
You can't separate language from culture.
- Dili kültürden ayıramazsınız.
I'm not disconnecting their printers.
- Onların yazıcılarını ayırmıyorum.
I will love you for better for worse till death us do part.
- Ölüm bizi ayırana kadar iyi ve kötü günde seni seveceğim.
After ten years as business partners, they decided to part ways.
- İş ortakları olarak on yıl sonra, yollarını ayırmaya karar verdiler.
I didn't detach them.
- Ben onları ayırmadım.
The seats were reserved for the party.
- Parti için sandalyeler ayırtıldı.
We should have phoned ahead and reserved a table.
- Önceden telefon etmeliydik ve bir masa ayırtmalıydık.
Would you mind sparing me thirty minutes of the day?
- Bana günün otuz dakikasını ayırır mısın?
I removed her number after severing our friendship.
- Dostluğumuzu kestikten sonra onun numarasını ayırdım.
I'm not disconnecting their printers.
- Onların yazıcılarını ayırmıyorum.
Dan disconnected Linda from her respirator.
- Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.
I'd like to reserve a table for two.
- İki kişilik bir masa ayırtmak istiyorum.
I'd like to reserve a table for four at six.
- Saat altıda dört kişilik bir masa ayırtmak istiyorum.
Subtle differences in tone discriminate the original from the copy.
- Tondaki ince farklar orijinali fotokopiden ayırt eder.
Is there any room to spare in your car?
- Arabanızda ayıracak yer var mı?
Because they had no time to spare, they hurried back to town.
- Ayıracak zamanları olmadığından dolayı aceleyle kasabaya geri döndüler.
English is one language separating two nations.
- İngilizce iki ulusu ayıran bir dildir.
Why is politics separating us, when we ourselves know who is good and who isn't?
- Kimin iyi olduğunu ve kimin olmadığını biz kendimiz bildiğimizde politika neden bizi ayırıyor?
The mother separated the fighting children.
- Anne dövüşen çocukları ayırdı.
Our teacher separated us into two groups.
- Öğretmen bizi iki gruba ayırdı.
Dan disconnected Linda from her respirator.
- Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.
Let's decide what needs to be decided, then let's split into two teams, OK?
- Neye karar verilmesi gerektiğine karar verelim, sonra iki takıma ayıralım.
They earmarked enough money for research work.
- Araştırma çalışması için yeterli para ayırdılar.
We dissected a frog to examine its internal organs.
- Bir kurbağayı, iç organlarını incelemek için kesip parçalara ayırdık.
The original and the copy are easily distinguished.
- Orijinal ve kopya kolayca ayırt edilirler.
These machines are distinguished by particularly high-quality workmanship.
- Bu makineler, özellikle yüksek kaliteli işçilik ile ayırt edilir.