außer dass

listen to the pronunciation of außer dass
الإنجليزية - التركية

تعريف außer dass في الإنجليزية التركية القاموس.

but
(İnşaat) fakat

Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi. - The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.

Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter. - Life never ends but earthly life does.

but
ancak

Beş mahkûm yeniden tutuklandı, ancak diğer üçü hâlâ serbest. - Five prisoners were recaptured, but three others are still at large.

Tüm modeller yanlış, ancak bazıları yararlı. - All models are wrong, but some are useful.

but
conj. fakat
but
hariç

Pazar hariç her gün çalışırım. - I work every day but Sunday.

Tom hariç herkes vardı. - Everybody but Tom was present.

but
halbuki
but
ama

Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir. - This is a good book, but that one is better.

Büyük bedenimiz var, ama o renk mevcut değil. - We have the extra-large size, but not in that color.

but
-den başka
but
ki
but
hiç olmazsa

Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi. - Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.

but
{i} itiraz

Ben çalışmak için dışarı gitmene itiraz etmiyorum fakat çocuklara kim bakacak. - I don't object to your going out to work, but who will look after the children?

Biz itiraz ettik ama o yine de dışarı gitti. - We objected, but she went out anyway.

but
gene de
but
yani

Tom ve Mary'nin yaklaşık 20 tane çocukları var, yani onlar kesin sayısı konusunda tam olarak emin değiller. - Tom and Mary have about 20 children, but they're not quite sure of the exact number.

Yani onlardan biri gitmek zorunda. Ama hangi biri? - That means one of them will have to go. But which one?

but
(zarf) sadece, yalnızca, hiç olmazsa, yani
but
olmasaydı

Yardımın olmasaydı, zorlukla baş edemezdim. - But for your help I could not have got over the hardship.

Fırtına olmasaydı daha erken varırdım. - But for the storm, I would have arrived earlier.

but
rağmen

Herkes ona karşı çıktı fakat her şeye rağmen Mary ve John evlendi. - Every one opposed it, but Mary and John got married all the same.

Onun bazı hataları var ama buna rağmen ben onu seviyorum. - He has some faults, but I like him none the less.

but
başka

Meseleyi ona bırakmaktan başka çaremiz yoktu. - We had no choice but to leave the matter to him.

Kız ağlamaktan başka bir şey yapmıyor. - The girl did nothing but cry.

but
No if s or buts! itiraz yok! all but gayri az kalsın
but
yalnız

Marko yalnızca İngilizce değil Almanca da okudu. - Mariko studied not only English but also German.

Yalnızca Fransızca değil, İspanyolca da konuşuyor. - He not only speaks French, but he speaks Spanish, too.

ألمانية - الإنجليزية
but
except that

I know nothing except that she left last week. - Ich weiß nichts, außer dass sie letzte Woche fortfuhr.

außer dass
except that …
Es steht außer Frage, dass sie Talent hat.
There's no question that she is talented
außer dass
المفضلات