I have a cough and a little fever.
- Benim öksürüğüm ve biraz ateşim var.
I have a cough and a little fever.
- Öksürüğüm ve az da ateşim var.
Where there's smoke there's fire.
- Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
Animals are afraid of fire.
- Hayvanlar ateşten korkar.
This house is fireproof.
- Bu ev ateşe dayanıklı.
The curtains are fireproof.
- Perdeler ateşe dayanıklıdır.
I took my temperature every six hours.
- Her altı saatte ateşimi ölçtüm.
I have a high temperature.
- Benim yüksek ateşim var.
Give me a light for my cigarette.
- Sigaram için bana bir ateş ver.
Though it was cold, he didn't light the fire.
- O, soğuk olmasına rağmen ateşi yakmadı.
Tom didn't shoot anybody.
- Tom herhangi birine ateş etmedi.
The man suddenly started shooting his gun.
- Adam aniden silahını ateşlemeye başladı.
Tom started shooting.
- Tom ateş etmeye başladı.
The soldier disdained shooting an unarmed enemy.
- Asker silahsız bir düşmana ateş etmeyi reddetti.
Aristotle believed that everything on Earth was made from four elements: earth, air, fire and water.
- Aristoteles dünyadaki her şeyin dört elementten yapılmış olduğuna inanıyordu: toprak, hava, ateş ve su.
The four basic elements are Earth, Air, Fire and Water.
- Dört temel öge toprak, hava ateş ve sudur.
She gave herself to flames of love.
- O kendini aşk ateşinin kollarına bıraktı.
The car turned over and burst into flames.
- Araba devrildi ve ateş aldı.
A bright fire was glowing in the old-fashioned Waterloo stove.
- Eski moda Waterloo sobasında parlak bir ateş parlıyordu.
You could see the glow of the fire for miles.
- Ateşin parıltısını millerce görebildiniz.
The gunfire was getting worse, so we ran down to our cellar.
- Silah ateşi kötüleşiyordu bu yüzden aşağıya mahzene koştuk.
The street fight was interrupted with a hail of gunfire.
- Sokak kavgası, silah ateşi yağmuru ile kesildi.
Do you have a fever? You look flushed.
- Ateşin var mı? Kızarmış görünüyorsun.
Tom had a heated argument with Mary.
- Tom'un Mary ile ateşli bir tartışması vardı.
Tom and Mary were in the middle of a heated argument when John walked into the room.
- John odaya girdiğinde Tom ve Marry ateşli bir tartışmanın ortasındaydı.