ateşe

listen to the pronunciation of ateşe
التركية - الإنجليزية
attache
fire in
ateş
fever

They took him to the hospital for his fever. - Ateşi için onu hastaneye götürdüler.

I have a cough and a little fever. - Benim öksürüğüm ve biraz ateşim var.

Ateş
(isim) Fire

Animals are afraid of fire. - Hayvanlar ateşten korkar.

Where there's smoke there's fire. - Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.

ateşe ait
igneous
ateşe tapan
Fire worship
ateşe atma cezası
auto da fe
ateşe atmak
to put (someone) in a dangerous position
ateşe atmak
to throw oneself into the fire, risk one's life blindly
ateşe atılmak
to throw oneself into the fire
ateşe dayanıklı
refractory, fire resisting
ateşe dayanıklı
fireproof

This house is fireproof. - Bu ev ateşe dayanıklı.

The curtains are fireproof. - Perdeler ateşe dayanıklıdır.

ateşe dayanıklı cam
pyrex glass
ateşe dayanıklı yapmak
fireproof
ateşe dayanıklılık
refractoriness
ateşe göstermek
to heat (something) slightly by holding it to the fire
ateşe hazır
at full cock
ateşe kömür atmak
stoke
ateşe tutmak
1. to heat (something) slightly by holding it to the fire. 2. to subject to gunfire
ateşe vermek
to set fire to, to set on fire, to fire
ateşe vermek
1. to set fire to. 2. to panic, upset, frighten. 3. to lay waste, ravage, devastate (a country)
ateşe vermek
set on fire
ateşe vermek
set fire
ateşe vermek
couse a panic
ateşe vermek
set fire to
ateşe vurmak
to put (food) on to cook
ateşe vursan duman vermez
(Konuşma Dili) He is remarkably stingy
ateş
fire; fever, temperature; ardour, zeal, fervour; gunfire, discharge; light
ateş
{i} temperature

A nurse took my temperature. - Bir hemşire ateşimi ölçtü.

I seem to have a temperature. - Ateşim var gibi görünüyorum.

ateş
light

Though it was cold, he didn't light the fire. - O, soğuk olmasına rağmen ateşi yakmadı.

Give me a light for my cigarette. - Sigaram için bana bir ateş ver.

ateş
fervor
ateş
shoot

This is the police. Would you mind coming down to the station? W-why? You can't think it's not a crime to go shooting guns off in the middle of town?! - Ben polis. Karakola kadar gelir misiniz? N-neden? Kasabanın ortasında tabancayla ateş etmeye gitmenin bir suç olmadığını düşünemiyor musun?!

Tom didn't shoot anybody. - Tom herhangi birine ateş etmedi.

ateş
shooting

The soldier disdained shooting an unarmed enemy. - Asker silahsız bir düşmana ateş etmeyi reddetti.

Tom started shooting. - Tom ateş etmeye başladı.

ateş
element

The four basic elements are Earth, Air, Fire and Water. - Dört temel öge toprak, hava ateş ve sudur.

Aristotle believed that everything on Earth was made from four elements: earth, air, fire and water. - Aristoteles dünyadaki her şeyin dört elementten yapılmış olduğuna inanıyordu: toprak, hava, ateş ve su.

ateş
blaze
ateş
ardour
ateş
flame

The car turned over and burst into flames. - Araba devrildi ve ateş aldı.

The bread was scorched from being cooked on the open flame of the camp fire. - Ekmek kamp ateşinin açık alevi üzerinde pişirilmekten yakılmıştı.

ateş
glow

A bright fire was glowing in the old-fashioned Waterloo stove. - Eski moda Waterloo sobasında parlak bir ateş parlıyordu.

You could see the glow of the fire for miles. - Ateşin parıltısını millerce görebildiniz.

ateş
gunfire

I've been hearing gunfire in the distance. - Ben uzaktan top ateşi duyuyorum.

They were exposed to the enemy's gunfire. - Düşmanın ateşine maruz bırakıldılar.

ateş
fervency
askeri ateşe
military fever
Ateş
(Tıp) ignis
Ateş
(Diş Hekimliği) pyrexia fever
ateş
(Askeriye) Fire!
ateş
danger; catastrophe
ateş
blaze; heat
ateş
a light (for a cigarette)
ateş
gunfire; artillery fire
ateş
pyro
ateş
zeal, ardor, fervor, vehemence
ateş
fever, temperature
ateş
temperature; mettle
ateş
flush

Do you have a fever? You look flushed. - Ateşin var mı? Kızarmış görünüyorsun.

ateş
vivacity, exuberance
ateş
{i} heat

Tom had a heated argument with Mary. - Tom'un Mary ile ateşli bir tartışması vardı.

Tom and Mary were in the middle of a heated argument when John walked into the room. - John odaya girdiğinde Tom ve Marry ateşli bir tartışmanın ortasındaydı.

ateş
ardor
ateş
{i} discharge
ateş
pyrexia
ateş
{i} mettle
esas ateşe destek görevi
(Askeri) essential fire support task
kendini ateşe atmak
to court trouble
kendini ateşe atmak
bell the cat
yaylım ateşe tutmak
volley
çaydanlığı ateşe koymak
put the kettle on
التركية - التركية

تعريف ateşe في التركية التركية القاموس.

ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Hayvanın çevik, hareketli ve oynak olması
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Yangın
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Harb, savaş.Ateş unsuru, kâinatın bütün kısımlarını istilâ etmiş pek büyük bir unsurdur. Bir damar gibi kâinatın yaratılışından başlayarak her tarafa dalbudak salıp gelen şu şecere-i nâriyeye nazar-ı hikmetle dikkat edilirse, bu şecerenin başında, yani sonunda büyük bir meyvenin bulunduğu anlaşılır. Evet, toprağın iç
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Gözyaşı
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Hiddet, gazab, şiddet
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Hastalık
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Kızgınlık, hararet
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) f. Odun vs. gibi maddelerin yanmasından hasıl olan hâl. Od, nâr
Ateş
od
Ateş
hov
Ateş
(Osmanlı Dönemi) SAM
Ateş
cız
Ateş
kor
Ateş
zer
Ateş
(Hukuk) NAR
ateş
Kırmızı, alev renginde olan. Öfke, hırs, hınç: "Fırlayıp ayağa kalkmış, bir duvara yaslanarak ateş fışkıran gözlerle onu seyre başlamıştı."- T. Buğra
ateş
Evlat acısı bu ..."- H. R. Gürpınar
ateş
Tutuşmuş olan cisim
ateş
Büyük üzüntü, acı: "İçimin ateşi hiç küllenmedi
ateş
Yanıcı cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık, od
ateş
Patlayıcı silahların atılması
ateş
Kırmızı, alev renginde olan
ateş
Coşkunluk
ateş
Vücut ısısı: "Ateşi kırktan aşağıya düşmezdi."- S. F. Abasıyanık
ateş
Coşkunluk: "Nejat Efendinin çalışında Peregrini'nin ihtirası, ateşi yoktu."- H. E. Adıvar
ateş
Öfke, hırs, hınç
ateş
Tehlike, felaket
ateş
Isıtma veya pişirme için kullanılan yer veya araç
ateş
Büyük üzüntü, acı
ateş
Seneler geçtikçe daha alevleniyor
ateş
Vücut ısısı
ateş
Yanıcı cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık, od, nâr
ateş
(Osmanlı Dönemi) nâr
ateşe
المفضلات