You have a little fever today, don't you?
- Senin bugün biraz ateşin var, değil mi?
I have a cough and a little fever.
- Öksürüğüm ve az da ateşim var.
Animals are afraid of fire.
- Hayvanlar ateşten korkar.
Where there's smoke there's fire.
- Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
I seem to have a temperature.
- Ateşim var gibi görünüyorum.
I think she is sick. She has a temperature.
- Sanırım o hasta. Onun ateşi var.
Give me a light for my cigarette.
- Sigaram için bana bir ateş ver.
Have you got a cigarette and a light?
- Sigaran ve ateşin var mı?
This is the police. Would you mind coming down to the station? W-why? You can't think it's not a crime to go shooting guns off in the middle of town?!
- Ben polis. Karakola kadar gelir misiniz? N-neden? Kasabanın ortasında tabancayla ateş etmeye gitmenin bir suç olmadığını düşünemiyor musun?!
The man suddenly started shooting his gun.
- Adam aniden silahını ateşlemeye başladı.
Tom started shooting.
- Tom ateş etmeye başladı.
The man suddenly started shooting his gun.
- Adam aniden silahını ateşlemeye başladı.
According to the Chinese, the five elements are metal, earth, fire, water and wood.
- Çinlilere göre beş element, metal, toprak, ateş, su ve odundur.
Our body was formed out of four elements: earth, fire, water, and air.
- Bizim bedenimiz dört elementten oluşur: toprak, ateş, su ve hava.
The bread was scorched from being cooked on the open flame of the camp fire.
- Ekmek kamp ateşinin açık alevi üzerinde pişirilmekten yakılmıştı.
The car turned over and burst into flames.
- Araba devrildi ve ateş aldı.
You could see the glow of the fire for miles.
- Ateşin parıltısını millerce görebildiniz.
A bright fire was glowing in the old-fashioned Waterloo stove.
- Eski moda Waterloo sobasında parlak bir ateş parlıyordu.
The police came as soon as they heard the gunfire.
- Polis silah ateşini duyar duymaz geldi.
I've been hearing gunfire in the distance.
- Ben uzaktan top ateşi duyuyorum.
Do you have a fever? You look flushed.
- Ateşin var mı? Kızarmış görünüyorsun.
Tom and Mary were in the middle of a heated argument when John walked into the room.
- John odaya girdiğinde Tom ve Marry ateşli bir tartışmanın ortasındaydı.
Tom had a heated argument with Mary.
- Tom'un Mary ile ateşli bir tartışması vardı.