O zamandan beri, Japonya'da büyük bir değişim oldu.
- Since then, a great deal of change has occurred in Japan.
O zaman onu görmediğine inanmıyorum.
- I cannot believe you did not see him then.
Mary Tom'a söyledi: Kısa bir cümle ile başlayalım, ve daha sonra göreceğiz...
- Mary told Tom: Let's begin with a short sentence, and then we'll see...
Öyleyse daha sonra tekrar geleceğim.
- Then I'll come again later.
O zamanlar yemek yemek için eve giderdim.
- I used to go home to eat back then.
O zamanlar erkekler şapka takardı.
- Men wore hats back then.
Eğer bir yanlış görürsen sonra lütfen düzelt.
- If you see a mistake, then please correct it.
Ama sonra o Londra'da dilleri çalışan bir öğrenci olan Jane Wilde'a aşık oldu.
- But then he fell in love with Jane Wilde, a student studying languages in London.
Tanrı dünyamızda yoksa, öyleyse Tanrı'yı kendi ellerimle yaratacağım.
- If God doesn't exist in our world, then I will create God with my own hands.
Arkadaşım olmak istiyorsan, öyleyse arkadaşımın arkadaşı da olursun.
- If you want to become my friend, then also become the friend of my friend.
Eğer bu cümleyi okuyabiliyorsan, o halde okuyabiliyorsundur.
- If you can read this sentence, then you're able to read.
Oraya gitmek istemiyorsanız, o halde biz de oraya gitmeyiz.
- If you don't want to go there, then we won't go there.
Ancak o zaman onun ne demek istediğini anladım.
- Only then did I realize what he meant.
Neler oluyor biliyor musun? - Hayır. O zaman bütün bunlar ne demek oluyor?
- Do you know what's going on? - No. What's it all about then?