Eskiden burada bir ev vardı.
- There used to be a house here at one time.
Bir zamanlar, her sabah koşardım.
- At one time, I used to go jogging every morning.
O ada bir zamanlar Fransa tarafından yönetildi.
- That island was governed by France at one time.
Tom ve Mary aynı anda cevapladı.
- Tom and Mary answered simultaneously.
Birkaç dilde bir kitap yazıyorum ve aynı anda Tatoeba'nın ekranlarında dünyanın dört bir yanına yayınlıyorum.
- I am writing a book in several languages, and I simultaneously publish it on Tatoeba's screens all over the world.
O eskiden bir banka memuruydu.
- She was formerly a bank clerk.
Eskiden bu kent güzeldi.
- Formerly, this city was beautiful.
O bir bilim adamı ve aynı zamanda bir müzisyen.
- He is a scholar and a musician simultaneously.
At one time, I could walk ten miles in a day, but I can't any longer.
... Einstein's theory has to work every single time without exception. One time Einstein's ...
... time without exception. And if your theory fails one time, it's wrong. In other words, ...