Leyla yanında daima o silahı taşıyordu.
- Layla carried that gun with her at all times.
Her zaman çevrenize dikkat edin.
- Pay attention to your surroundings at all times.
Sen her zaman düşüncelerimdesin.
- You are in my thoughts at all times.
Zaman zaman can sıkıcı baş ağrısı çekti.
- At times, he suffered from a painful headache.
Tom'un İngilizcesi zaman zaman oldukça iyi görünsede, o sınırlarını biliyor gibi görünmüyor ve o bir hata yaptığında onu hatalı olduğuna ikna etmek imkansızdır.
- Though Tom's English seems quite good at times, he doesn't seem to know his limitations and it's impossible to convince him that he's wrong when he makes a mistake.
O arada bir saldırganlaşır.
- He gets tough at times.
Hepimiz bazen bir aptal gibi davranırız.
- We all make fools of ourselves at times.
Bazen curve'ü carve ile karıştırıyorum.
- At times I confuse curve with carve.
This means, at times, long and perhaps overly discursive discussions of other taxa.
... as if it's on a presence in our heads at all times is simply about ...
... It's easy for me to access at all times. ...