Bir yabancı onun yanına yaklaştı ve saati sordu.
- A stranger came up to her and asked her the time.
Tom'un gelip seninle konuşmasını beklemek yerine, sadece onun yanına gitmelisin.
- Instead of waiting for Tom to come up and speak to you, you should just go up to him.
Noele kadar bir araba almak için yeterli para biriktirmeliydim.
- I ought to have enough money saved up to buy a car by Christmas.
Oldukça yeterli olduğumu hissetmiyorum.
- I am not feeling quite up to par.
Onun işi standartlara uygun değil.
- His work is not up to standard.
Tom işe uygun olduğunu düşünmüyor.
- Tom doesn't think he is up to the job.
O, dosdoğru bana doğru geldi.
- He came straight up to me.
Mike çocuğa doğru yanaştı.
- Mike walked up to the boy.
You can make up to five copies.