Keşke seninle gidebilsem ama bu durumda, gidemem.
- I wish I could go with you, but as it is, I can't.
Bu durumda halimizin ne olacağı çok belirsiz.
- We're on pretty shaky ground as it is.
Ben onun seni sevdiğini sanıyordum, ama gerçekte, o başka bir kız seviyordu.
- I thought he loved you, but as it is, he loved another girl.
Şimdi olduğu gibi birçok okul çocuğu bir sözlüğe sahiptir ama onunla ne yapacaklarını gerçekten bilmiyorlar.
- As it is now, many schoolchildren own a dictionary but don't really know what to do with it.
Aksanından belli olduğu gibi, o bir yabancı.
- He is a foreigner, as is evident from his accent.
Sık sık olduğu gibi, Mike, bu öğleden sonra toplantı için geç kaldı.
- As is often the case, Mike was late for the meeting this afternoon.
I bought the car as is, so the seller was within his legal rights to refuse to repair it when it broke down after two days.