Keşke seninle gidebilsem ama bu durumda, gidemem.
- I wish I could go with you, but as it is, I can't.
Bu durumda halimizin ne olacağı çok belirsiz.
- We're on pretty shaky ground as it is.
Benim şarabımın içinde olmadığı sürece suyun nereye aktığı benim için gerçekten önemli değil.
- It really doesn't matter to me where the water flows, as long as it is not in my wine.
Ben onun seni sevdiğini sanıyordum, ama gerçekte, o başka bir kız seviyordu.
- I thought he loved you, but as it is, he loved another girl.
O, bir bakıma, işin parçasıydı.
- That was, as it were, part of the job.
Bir bakıma, sorun çözülmüştür.
- As it were, the problem is solved.
Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol.
- Either be as you seem or seem as you are.
Tokyo, bildiğiniz gibi,dünyanın finans merkezlerinden biridir.
- Tokyo, as you know, is one of the financial centers of the world.
A. You won't know Paris, I suppose. B. As it happens, I went to university there!.
Yet so strong is the parental ambition among those Polygons who are, as it were, on the fringe of the Circular class, that it is very rare to find a Nobleman of that position in society, who has neglected to place his first-born in the Circular Neo-Therapeutic Gymnasium before he has attained the age of a month.
I read an article about acid rain yesterday.
- Asit yağmuru hakkında dün bir makale okudum.
Acid eats into metal.
- Asit metali çürütüyor.