Harabeyi dolaşırken ara sıra perişan kalabalıklara rast geliyoruz.- F. R. Atay.
May we have a short recess?
- Kısa bir ara verebilir miyiz?
The judge called for a recess of two hours.
- Yargıç iki saat ara verdi.
If the car breaks down, we'll walk.
- Araba bozulursa, yürürüz.
She spoke for 30 minutes without a break.
- O, ara vermeden 30 dakika boyunca konuştu.
Buses are running at 20 minute intervals.
- Otobüsler 20 dakikalık aralıklarla çalışıyor.
The trees are planted at intervals of thirty meters.
- Ağaçlar otuz metre aralıkla ekilir.
There is a generation gap between them.
- Onlar arasında kuşak farkı var.
There is a wide gap in the opinions between the two students.
- İki öğrenci arasında fikirlerde büyük bir uçurum vardır.
Leave more space between the lines.
- Hatlar arasında daha fazla boşluk bırakın.
Today’s spacecraft use rockets and rockets use large quantities of propellant.
- Bugünün uzay araçları roketler kullanıyor ve roketler büyük miktarda itici yakıt kullanıyor.
Let's take time out to elaborate a strategy.
- Bir stratejiyi özenle hazırlamak için ara verelim.
In the interim, please send all communications to Tom.
- Ara sıra lütfen tüm iletileri Tom'a gönderin.
Please bring your intermediate examination certificate with you to the first day of class.
- Lütfen ara sınav belgesini sınıfın ilk gününe kadar yanınızda getirin.
She can't put together three words in Spanish, and she claims she's intermediate.
- İspanyolca üç kelimeyi bir araya getiremiyor, ve orta düzey olduğunu iddia ediyor.
When is the intermission?
- Perde arası ne zaman?
It was raining all day long without intermission.
- Ara vermeden bütün gün boyunca yağmur yağıyordu.
Interpreters mediate between different cultures.
- Çevirmenler farklı kültürler arasında aracılık ederler.
He mediated between the two parties.
- O iki parti arasında aracılık yaptı.
Let's divide the check between us.
- Hesabı aramızda paylaşalım.
Check and adjust the brakes before you drive.
- Araba sürmeden önce frenleri kontrol edin ve ayarlayın.
All in all, after ten years of searching, my friend got married to a girl from the Slantsy region.
- Her şeyi düşünerek, on yıllık araştırmadan sonra, arkadaşım Slantsy bölgesinden bir kızla evlendi.
She searched for her granddaughter who had been taken away.
- O kaçırılan torununu aradı.
He immediately sought a response.
- Hemen bir cevap aradı.
He sought shelter from the rain.
- O, yağmurdan dolayı sığınak aradı.
Let's split up and look for Tom.
- Ayrılalım ve Tom'u arayalım.
The police promised Tom that they would look for his daughter.
- Polis Tom'a onun kızını arayacağına söz verdi.
Everybody has the right to seek happiness.
- Herkesin mutluluk arama hakkı vardır.
Make no mistake: we do not want to keep our troops in Afghanistan. We seek no military bases there.
- Yanlış yapmak yok: Biz birliklerimizi Afganistan'da tutmak istemiyoruz. Biz orada askeri üs aramıyoruz.
Motorists must leave at least a metre-wide buffer when passing cyclists.
- Motorlu araç kullananlar, bisikletlileri geçerken en az bir metre emniyet mesafesi bırakmak zorundalar.
The relationship between Islam and the West includes centuries of co-existence and cooperation, but also conflict and religious wars.
- İslam ve batı arasındaki ilişki yüzyıllar süren birliktelik ve ortak çalışma fakat aynı zamanda çatışma ve din savaşları içermektedir.
Relations between us seem to be on the ebb.
- Aramızdaki ilişkiler bozuk gibi görünüyor.
In the summer, the temperature ranges from thirty to forty degrees Celsius.
- Yazın, sıcaklık otuzla kırk santigrat arasında değişkenlik gösterir.
Prices range from one to five dollars.
- Fiyatlar bir dolarla beş dolar arasında değişir.
Tom stopped looking for the treasure and went back home.
- Tom hazine aramayı durdurdu ve eve gitti.
A car stopped at the entrance.
- Girişte bir araba durdu.
There is only a marginal difference between the two.
- İkisi arasında sadece marjinal bir fark var.
This car dealership has very thin profit margins.
- Bu araba bayiliğinin çok ince kar marjları var.
Tom noticed a half-eaten hamburger on the dashboard of Mary's car.
- Tom Mary'nin arabasının torpido gözünde yarısı yenmiş bir hamburger fark etti.
Dr. Svensen researched the issue so extensively that his bibliography makes up half the weight of his book.
- Dr. Svensen konuyu öyle geniş bir şekilde araştırdı ki onun kaynakçası kitabının yarı ağırlığını oluşturuyor.
A tenancy agreement is a legally binding document between a landlord and their tenant.
- Bir kira sözleşmesi, ev sahibi ve kiracıları arasında yasal olarak bağlayıcı bir belgedir.
I still have a scar on my left leg from a car accident I was in when I was thirteen years old.
- On üç yaşındayken içinde bulunduğum bir araba kazasından dolayı hâlâ sol bacağımda bir izim var.
Tom's car is parked in the middle of the road.
- Tom'un arabası yolun ortasında park edilmiş.
I'm in the middle of a meeting. Could I call you back later?
- Bir toplantının ortasındayım. Sizi daha sonra tekrar arayabilir miyim?
The car went out of control and pitched headlong into the river.
- Araba kontrolden çıktı paldır küldür nehre düştü.
The U.S. Secretary of State is trying to broker a ceasefire between the warring parties.
- ABD Dışişleri Bakanı, savaşan taraflar arasındaki ateşkes konusunda aracılık yapmaya çalışıyor.
There were Jews in Arab countries before the partition of Palestine.
- Arap ülkelerinde Filistin'in bölünmesinden önce Yahudiler vardı.
Do you know how to use these command line tools?
- Bu komut satırı araçlarının nasıl kullanılacağını biliyor musunuz?
Please put a comma between the two main clauses.
- Lütfen iki ana cümlenin arasına virgül koyun.
Meanwhile, we depict aliens doing really weird stuff.
- Bu arada, Biz garip şeyler yapan uzaylıları tanımlıyoruz.
Meanwhile, time is running out.
- Bu arada, zaman tükeniyor.
They're on good terms with their neighbors.
- Onların komşularıyla arası iyi.
Tom is on good terms with Mary.
- Tom'un Mary ile arası iyidir.
She can't put together three words in Spanish, and she claims she's intermediate.
- İspanyolca üç kelimeyi bir araya getiremiyor, ve orta düzey olduğunu iddia ediyor.
When is the intermission?
- Perde arası ne zaman?
Last night, Mr. A called me up to say he couldn't attend today's meeting.
- Dün gece Bay A bugünkü toplantıya katılamayacağını söylemek için beni aradı.
Call me this afternoon.
- Bu öğleden sonra beni ara.
The police spent hours searching Tom's place, but they couldn't find the murder weapon.
- Polisler saatlerce Tom'un evini aradılar fakat onlar cinayet silahını bulamadılar.
Tom spent the whole evening searching the Web for photos of famous people.
- Tom bütün akşamı ünlü kişlerin fotoğrafları için Web'i araştırmakla geçirdi.
Let's take a pause. I cannot continue any longer.
- Bir ara verelim! Daha fazla devam edemem.
We should sometimes pause to think.
- Düşünmek için bazen ara vermeliyiz.
Lucy sometimes visits May.
- Lucy ara sıra May'i ziyaret eder.
I know that you still cry for me sometimes.
- Ara sıra hâlâ benim için ağladığını biliyorum.
We will visit you occasionally.
- Sen ara sıra ziyaret edeceğiz.
I run into Tom occasionally.
- Ara sıra Tom'a rastlarım.
I didn't want to interrupt the discussion.
- Görüşmeye ara vermek istemedim.
I hear from him once in a while.
- Ara sıra ondan haber alırım.
I play tennis once in a while.
- Ara sıra tenis oynarım.
My uncle comes to see me from time to time.
- Amcam ara sıra beni görmeye gelir.
My son came to see me from time to time.
- Ara sıra oğlum beni ziyarete geliyordu.
I don't have time to take a break.
- Ara vermek için vaktim yok.
I want to take a break.
- Ara vermek istiyorum.
It has been raining on and off since last night.
- Dün geceden beri ara sıra yağmur yağıyor.
It has been raining on and off since noon.
- Öğleden beri ara sıra yağmur yağıyor.
Please bring your intermediate examination certificate with you to the first day of class.
- Lütfen ara sınav belgesini sınıfın ilk gününe kadar yanınızda getirin.
It has been snowing off and on since last night.
- Dün geceden beri ara sıra kar yağıyor.
It has been raining off and on.
- Ara sıra yağmur yağıyor.
Tom comes to visit us every now and then.
- Tom ara sıra bizi ziyarete gelir.
Robert comes to visit me every now and then.
- Robert ara sıra beni ziyarete gelir.
Tom was found dead in the alley.
- Tom ara sokakta ölü bulundu.
My car is parked in the alley.
- Arabam ara sokakta park halinde.
Does the error occur regularly or sporadically? Is the error reproducible?
- Hata düzenli olarak mı yoksa ara sıra mı meydana geliyor? Hata yeniden üretilebilir mi?
They eat meat on occasion.
- Onlar ara sıra et yerler.
I am absent from school on occasion.
- Ara sıra okula gitmem.
Let me hear from you now and again, will you?
- Ara sıra senden haber almama izin ver, verecek misin?
Every once in a while I study Esperanto.
- Ara sıra Esperanto çalışıyorum.
Tom goes to Boston every once in a while.
- Tom ara sıra Boston'a gider.
I like to ride a horse now and then.
- Ara sıra ata binmeyi severim.
Tom enjoys a glass of wine every now and then.
- Tom ara sıra bir bardak şarabı sever.
I hear from him once in a while.
- Ara sıra ondan haber alırım.
I go to the movies once in a while.
- Ara sıra sinemaya giderim.