Bunu benim için yapmak istemediğin oldukça aşikar.
- It's quite apparent that you don't want to do this for me.
İnsanlar hâlâ tamamen bir yerli konuşucu gibi ses çıkarmadığın aşikar olduğunda sadece dil yeteneğiniz üzerine size iltifat etmek eğilimindedir.
- People tend to only compliment you on your language ability when it's apparent that you still don't quite sound like a native speaker.
Bunu benim için yapmak istemediğin oldukça aşikar.
- It's quite apparent that you don't want to do this for me.
İnsanlar hâlâ tamamen bir yerli konuşucu gibi ses çıkarmadığın aşikar olduğunda sadece dil yeteneğiniz üzerine size iltifat etmek eğilimindedir.
- People tend to only compliment you on your language ability when it's apparent that you still don't quite sound like a native speaker.
Belli ki Tom Mary'den hoşlanmıyor.
- Apparently, Tom doesn't like Mary.
Belli ki o adam bizi yanıltıyor.
- The man is apparently deceiving us.
Bariz gerçek gerçekten bir yalandı.
- The apparent truth was really a lie.
Tom bariz acı içinde değil.
- Tom is in no apparent pain.
Söylediğimi anlamadığı açıktı.
- It was apparent that he did not understand what I had said.
Bu açık olmalı ama görünüşe göre değil.
- This should be obvious, but apparently it's not.
Tom, görünen o ki çok ikna ediciydi.
- Tom was apparently very convincing.
This apparent motion is due to the finite velocity of light, and the progressive motion of the observer with the earth, as it performs its yearly course about the sun.
Hesperus, that led / The starry host, rode brightest, till the moon, / Rising in clouded majesty, at length / Apparent queen unveiled her peerless light, / And o’er the dark her silver mantle threw.
When I came to Renfield's room I found him lying on the floor on his left side in a glittering pool of blood. When I went to move him, it became at once apparent that he had received some terrible injuries.