تعريف apparent في الإنجليزية التركية القاموس.
- görünür
- {s} aşikâr
İnsanlar hâlâ tamamen bir yerli konuşucu gibi ses çıkarmadığın aşikar olduğunda sadece dil yeteneğiniz üzerine size iltifat etmek eğilimindedir.
- People tend to only compliment you on your language ability when it's apparent that you still don't quite sound like a native speaker.
Bunu benim için yapmak istemediğin oldukça aşikar.
- It's quite apparent that you don't want to do this for me.
- aşikar
İnsanlar hâlâ tamamen bir yerli konuşucu gibi ses çıkarmadığın aşikar olduğunda sadece dil yeteneğiniz üzerine size iltifat etmek eğilimindedir.
- People tend to only compliment you on your language ability when it's apparent that you still don't quite sound like a native speaker.
Bunu benim için yapmak istemediğin oldukça aşikar.
- It's quite apparent that you don't want to do this for me.
- belli
Belli ki Tom Mary'den hoşlanmıyor.
- Apparently, Tom doesn't like Mary.
Belli ki o adam bizi yanıltıyor.
- The man is apparently deceiving us.
- ortada
- {s} bariz
Bariz gerçek gerçekten bir yalandı.
- The apparent truth was really a lie.
Tehlike bariz değildi.
- The danger was not apparent.
- (Jeoloji) belirgin
Şirket belirgin bir sebep olmadan onu geri çevirdi.
- The company turned him down for no apparent reason.
Tom'da belirgin yaralanmalar yoktu.
- Tom had no apparent injuries.
- {s} görünüşte olan
- kolay anlaşılır
- zahir
- {s} anlaşılır
- vazıh
- görülebilir
- bedihi
- görünürdeki
- göze çarpan
- gözle görünen
- celi
- açık
Bu açık olmalı ama görünüşe göre değil.
- This should be obvious, but apparently it's not.
Onun seçimi kazanacağı açık.
- It is apparent that he will win the election.
- görünüşteki
- kolaylıkla görülür
- sahte
- görünen
Tom, görünen o ki çok ikna ediciydi.
- Tom was apparently very convincing.
- {s} besbelli
- galiba
- apparently
- görünüşte
Tom görünüşte otuz yaşlarında yakışıklı bir adam.
- Tom is a handsome man, apparently in his thirties.
Tom görünüşte Mary adlı bir kızla çıkıyor.
- Tom is apparently dating a girl named Mary.
- apparent density
- (Tıp) serbest yoğunluk
- apparent horizon
- (Askeri,Havacılık) görünen ufuk
- apparent magnitude
- (Aydınlatma) görünür büyüklük
- apparent motion
- (Bilgisayar,Teknik) göreli devinim
- apparent motion
- (Pisikoloji, Ruhbilim) zahiri hareket
- apparent porosity
- görünür porozite
- apparent position
- (Askeri) zahiri mevki
- apparent power
- zahiri güç
- apparent precession
- (Askeri) görünen sapma
- apparent speed
- (Askeri) zahiri hız
- apparent viscosity
- (Tıp) görünen vizkozite
- apparent viscosity
- görünür viskozite
- apparent wander
- (Askeri) görünen sapma
- apparent angle of friction
- görünen sürtünme açısı
- apparent brightness
- görünür parlaklık
- apparent cohesion
- görünür kohezyon
- apparent conductivity
- görünür iletkenlik
- apparent density
- görünen yoğunluk
- apparent depth
- görünen derinlik
- apparent diameter
- görünür çap
- apparent image
- görünür görüntü
- apparent magnitude
- görünürdeki parlaklık
- apparent motion
- görünürdeki hareket
- apparent noon
- gerçek öğle
- apparent orbit
- görünürdeki yörünge
- apparent porosity
- görünen gözeneklilik
- apparent power
- görünür güç
- apparent sideral time
- gerçek yıldız zamanı
- apparent solar day
- gerçek güneş günü
- apparent solar time
- gerçek güneş zamanı
- apparent specific gravity
- zahiri özgül ağırlık
- apparent time
- zahiri zaman
- apparent weight
- görünen ağırlık
- apparent to
- görünür
- apparent age
- (Jeoloji) görünür yaş
- apparent altitude
- (Askeri) BELLİ İRTİFA: Bak "rectified altitude"
- apparent azimuth
- (Askeri) zahiri istikamet açısı
- apparent azimuth
- (Askeri) ZAHİRİ İSTİKAMET AÇISI: Yeri sesle tespit edilmiş bir hava hedefinin istikamet açısı
- apparent candle power
- görünür mum gücü
- apparent circumferential pitch
- görünen dairesel hatve
- apparent coefficient
- (Gıda) görünür katsayı
- apparent cohesion
- görünen koheziyon
- apparent color
- (Tıp) görünür renk
- apparent crater
- (Çevre) zahiri krater
- apparent crater
- görünür krater
- apparent density
- (Nükleer Bilimler) görünür yoğunluk
- apparent depth
- görünür derinlik
- apparent diameter
- (Geometri) zahiri çap
- apparent dip
- (Jeoloji) görünür dalım
- apparent dip
- (Jeoloji) görünür eğim
- apparent efficiency
- görünür verimlilik
- apparent efficiency
- (Tıp) kolon verimi
- apparent elastic limit
- görünen elastik limit
- apparent elevation
- (Askeri) ZAHİRİ YÜKSEKLİK AÇISI: Yeri sesle tespit edilmiş bir hava hedefinin yüksekliğine tekabül eden açı
- apparent elevation
- (Askeri) zahiri yükseklik açısı
- apparent horizon
- (Askeri) GÖRÜNEN UFUK: Kara veya deniz ile gökyüzünün birleştiği hat
- apparent mass
- (Havacılık) belli kütle
- apparent position
- (Askeri) ZAHİRİ MEVKİ: Bir tayyarenin sesinden tahmin edilen mevkii. Zahiri mevki; sesin herhangi bir anda dinleyicinin kulağına gelmek üzere harekete geçtiği noktadır, ve tayyarenin hakiki mevkiinden bir hayli geridedir. Bu hal, sesin başlangıç noktasından kulağa gelinceye kadar geçen zamanda, tayyarenin ilerlemiş olmasından meydana gelir
- apparent precession
- (Askeri) GÖRÜNEN SAPMA: Herhangi bir uygulanan kuvvet nedeniyle değil de, yeryüzünün dönme etkisine bağlı olarak gyro ekseninin yeryüzüne göre olan görünen sapması
- apparent sidereal time
- (Astronomi) gerçek yıldız zamanı
- apparent solid density
- görünür katı yoğunluk
- apparent specific gravity
- birim ağırlık
- apparent specific weight
- görünen özgül ağırlık
- apparent speed
- (Askeri) ZAHİRİ HIZ: Bir hedefin, görüş eksenine dikey olan zahiri hareket hattı üzerinde göründüğü andaki hızı
- apparent sun
- (Askeri) ZAHİRİ GÜNEŞ: Gözetleyici veya gözlemci tarafından görünen güneş. Buna "true sun" da denir
- apparent sun
- (Askeri) zahiri güneş
- apparent surface
- görünür yüzey
- apparent surface
- açık yüzey
- apparent temperature
- zahiri sıcaklık
- apparent temperature
- görünür sıcaklık
- apparent thrust
- (Havacılık) şaft trastı
- apparent velocity
- (Çevre) görünür hız
- apparent wander
- (Askeri) GÖRÜNEN SAPMA: bkz: "apparent precession"
- apparently
- anlaşılan
Anlaşılan Mary beni sevmiyor.
- Apparently, Mary doesn't like me.
Anlaşılan o eski püskü daire boş.
- Apparently that shabby flat is vacant.
- apparently
- belli ki
Belli ki Tom Mary'den hoşlanmıyor.
- Apparently, Tom doesn't like Mary.
Belli ki o adam bizi yanıltıyor.
- The man is apparently deceiving us.
- apparently
- görünürde
- apparently
- görünüşe göre
Tom müzik söz konusu olduğunda, görünüşe göre bir tür dahidir.
- Tom is apparently some kind of genius when it comes to music.
Tom görünüşe göre Mary'nin söylediğine inandı.
- Tom apparently believed what Mary said.
- apparently
- görünen o ki
Tom, görünen o ki çok ikna ediciydi.
- Tom was apparently very convincing.
- apparently
- anlaşıldığı kadar
- apparently
- görünüşe bakılırsa
Görünüşe bakılırsa, Tom, Mary ve John'un düğününe gitmek istemiyordu.
- Tom apparently didn't want to go to Mary and John's wedding.
Görünüşe bakılırsa Tom henüz kirasını ödemedi.
- Tom has apparently not yet paid his rent.
- apparently
- görünür bir şekilde
- apparently
- galiba
- apparentness
- besbelli
- heir apparent
- veliaht
- angle of apparent internal friction
- görünen iç sürtünme açısı
- apparentness
- açıklık
- apparentness
- ortada oluş
- heir apparent
- meşru mirasçı
- apparentness
- açıklık, ortada oluş
- for no apparent reason
- yok yere
- local apparent noon
- (Askeri) MAHALLİ ÖĞLE VAKTİ, MAHALLİ ZEVAL: Bak. "noon"