any noise a prop makes, such as two coins clinking

listen to the pronunciation of any noise a prop makes, such as two coins clinking
الإنجليزية - التركية

تعريف any noise a prop makes, such as two coins clinking في الإنجليزية التركية القاموس.

talk
konuşmak

Hava hakkında konuşmak istemiyorum. - I don't want to talk about the weather.

Onun hakkında konuşmak için birinci olmak isteyen kimse olmadığı ortaya çıktı.Şimdi ne yaparız? - It turned out there was nobody who would be the first to talk about it. What do we do now?

talk
sohbet

Onlar geç saatlere kadar oturup sohbet ettiler. - They stayed up late talking.

Bir fincan kahve içerken sohbet edelim. - Let's talk over a cup of coffee.

talk
konuşma

Ağzın doluyken konuşma. - Don't talk with your mouth full.

John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu. - John was in such a hurry that he had no time for talking.

talk
{i} laf

Konuşurken lafımı bölme. - Don't interrupt me while I'm talking.

Ona laf anlatmak, deveye hendek atlatmaktan daha zor. - Giving advice to him is like talking to a brick wall.

talk
hakkında konuşmak

O, o konu hakkında konuşmak istemiyor. - She doesn't want to talk about it.

Hava hakkında konuşmak istemiyorum. - I don't want to talk about the weather.

talk
boş laf
talk
{f} konuş

John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu. - John was in such a hurry that he had no time for talking.

Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor. - Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.

talk
görüşme

Barış görüşmelerine acil bir ihtiyaç var. - There is an urgent need for peace talks.

Ateşkes görüşmeleri Temmuz 1951 de başladı. - Ceasefire talks began in July 1951.

talk
konuşma biçimi

Onun konuşma biçimini seviyor. - He likes the way she talks.

Ben sadece Tom'un konuşma biçimini severim. - I just love the way Tom talks.

talk
lakırdı etmek
talk
{i} dedikodu

O, şehrin dedikodusuydu. - He was the talk of the town.

Tom şehrin dedikodusuydu. - Tom was the talk of the town.

talk
hükmü geçmek
talk
(Nükleer Bilimler) konuşum
talk
konuşmak: She taught her parrot how to talk. Papağanına konuşmayı öğretti. Be quiet when I'm talking to you! Seninle konuştuğum zaman
talk
{i} söylenti
talk
{f} görüşmek

Biz seninle görüşmek istiyoruz. - We want to talk to you.

الإنجليزية - الإنجليزية
talk
any noise a prop makes, such as two coins clinking
المفضلات