Each chapter in the textbook is followed by about a dozen comprehension questions.
- Ders kitabında her bölüm yaklaşık bir düzine anlama soruları tarafından takip edilir.
For me, your speech is totally beyond comprehension.
- Benim için, senin konuşman tamamen anlamanın ötesindedir.
This kind of music is something that older people have difficulty understanding.
- Bu tür müzik, daha yaşlı insanların anlamakta zorluk çektiği bir şeydir.
Tom says that he has no trouble understanding Mary's French.
- Tom Mary'yi Fransızca anlamakta zorlanmadığını söylüyor.
Thanks for the insight.
- Anlama için teşekkürler.
Some people find it easier to grasp the short-term effects of smoking.
- Bazı insanlar sigaranın kısa vadeli etkilerini anlamayı daha kolay buluyor.
We have to grasp this issue.
- Bu meseleyi anlamak zorundayız.
You don't need much intelligence to understand that.
- Onu anlamak için çok zekaya ihtiyacın yok.
Tom tried to make sense of what just happened.
- Tom sadece ne olduğunu anlamaya çalıştı.
I was trying to make sense of what had happened.
- Ben ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.
Tom's pretty quick on the uptake.
- Tom anlamada oldukça hızlı.
I'm trying to figure out how you managed to do that without anyone finding out.
- Biri fark etmeden onu nasıl başardığını anlamaya çalışıyorum.
This composition is so badly written than I can not make out what he means.
- Bu kompozisyon o kadar kötü yazılmış ki ben onun ne anlama geldiğini çıkaramıyorum.
You can certainly swim in the lake, but there is no sense in doing so.
- Gölde kesinlikle yüzebilirsin fakat öyle yapmanın anlamı yok.
When I found my true identity, my life began to make sense.
- Gerçek kimliğini bulduğumda, hayatım bir anlam ifade etmeye başladı.
It's hard to understand the Osaka dialect.
- Osaka lehçesini anlamak zordur.
This kind of music is something that older people have difficulty understanding.
- Bu tür müzik, daha yaşlı insanların anlamakta zorluk çektiği bir şeydir.
Everyone listened and was very happy, thinking this wedding was both original and meaningful.
- Herkes dinledi ve çok mutluydu, düğünün özgün ve anlamlı olduğunu düşündüler.
The term hutong, originally meaning water well, came from the Mongolian language about 700 years ago.
- Orijinalde su kuyusu anlamına gelen hutong sözcüğü, Moğol dilinden yaklaşık 700 yıl önce gelmiştir.
Answers display different degrees of understanding.
- Cevaplar, anlama yetisinin farklı derecelerini gösterir.
I have come to realize that China is developing quickly but the Chinese people live a relatively leisurely life.
- Çin'in hızla geliştiğini anlamak için geldim ancak Çin halkı nispeten acelesiz bir hayat yaşıyor.
Some day you will come to realize the importance of saving.
- Bir gün tasarrufun önemini anlamak için geleceksin.
We have to figure out whether we have enough money to do that.
- Onu yapmak için yeterli paramız olup olmadığını anlamak zorundayız.
It was hard to figure out what Tom was trying to say.
- Tom'un ne söylemeye çalıştığını anlamak zordu.
Where a painting's general sense seems clear, moreover, the exact decoding of its content remains in doubt.
- Bir resmin genel anlamı açık görünse de, buna rağmen, onun içeriğinin tam çözümü şüpheli kalır.
It took a long time to take in what she was saying.
- Onun ne söylediğini anlamak uzun bir zaman aldı.
Engineers try to take advantage of nature rather than try to understand it.
- Mühendisler, tabiatı anlamaktan ziyade, onu kullanmaya çalışırlar.
You have to read between the lines to know the true intention of the author.
- Yazarın gerçek niyetini bilmek için yazının gerçek anlamını bulmalısınız.
I don't understand what his intentions are.
- Onun niyetlerinin ne olduğunu anlamıyorum.
Some people find it easier to grasp the short-term effects of smoking.
- Bazı insanlar sigaranın kısa vadeli etkilerini anlamayı daha kolay buluyor.
It's hard to figure out who's telling the truth.
- Kimin gerçeği söylediğini anlamak zordur.
She had enough sense to understand what he really meant.
- Gerçekten onun ne kastettiğini anlamak için yeterli aklı vardı.
The reason which he gave is hard to understand.
- Söylediği gerekçeyi anlamak zor.
To understand it, you have only to read this book.
- Onu anlamak için, yalnızca bu kitabı okumak zorundasın.
You have only to read this article to see how serious the accident was.
- Kazanın ne kadar ciddi olduğunu anlamak için sadece bu makaleyi okumalısın.
I like to take things apart to see what makes them tick.
- Nasıl çalıştığını anlamak için ayrı şeyler almayı isterim.
Sometimes you should sometimes make a mistake to be properly understood.
- Bazen iyice anlamak için hata yapmalısın.
I'll ask around to see if anyone knows what causes this kind of problem.
- Bu tür soruna neyin sebep olduğunu herhangi birinin bilip bilmediğini anlamak için birilerine soracağım.
I don't know Tom well enough to know whether I like him or not.
- Onu sevip sevmediğimi anlamak için onu yeterince iyi tanımıyorum.
I find it difficult to understand what he is saying.
- Onun ne söylediğini anlamakta zorlanıyorum.
I went all the way to see her only to find her away from home.
- Bütün yolu sadece onun evden uzakta olduğunu anlamak için yürüdüm.
Do you have difficulty understanding what women or small children say to you?
- Kadınların veya küçük çocukların size ne dediklerini anlamakta güçlük çekiyor musunuz?
This kind of music is something that older people have difficulty understanding.
- Bu tür müzik, daha yaşlı insanların anlamakta zorluk çektiği bir şeydir.
It took a long time to take in what she was saying.
- Onun ne söylediğini anlamak uzun bir zaman aldı.
I tried to sound out his views.
- Onun görüşlerini anlamaya çalıştım.
Your thoughts are of no significance at all.
- Düşüncelerinizin hiçbir anlamı yok.
He seems to have missed the point.
- Konuyu anlamamış gibi görünüyor.
I think you've missed the point.
- Sanırım konuyu anlamadın.
You're arguing semantics.
- Anlambilim tartışıyorsunuz.
What does this sign mean?
- Bu işaret ne anlama geliyor?
Blog means web log.
- Blog'un anlamı web günlüğüdür.
I leaned forward, eager to catch every word he spoke.
- Onun konuştuğu her sözü anlamak için öne doğru eğildim.
Tom pressed his ear against the wall to see if he could hear what his parents were discussing in the next room.
- Tom, bitişik odadaki ebeveynlerinin ne konuştuğunu duyup duyamayacağını anlamak için kulağını duvara dayadı.
His eyes searched my face to see if I was talking straight.
- Benim doğru konuşup konuşmadığımı anlamak için gözleri yüzümü aradı.
Thanks for your explanation. It helps to understand the sentence correctly.
- Açıklaman için teşekkürler. Bu, cümleyi doğru anlamaya yardımcı olur.
Tom didn't seem to understand your explanation.
- Tom açıklamanı anlamış gibi görünmüyordu.
To understand each other is important.
- Birbirimizi anlamak önemlidir.
Believing in your heart is more important than understanding with your mind.
- Kalbinden inanmak zihninle anlamaktan daha önemlidir.
I don't understand. Why do you hang out with her all the time?
- Anlamıyorum. Niye hep onunla takılıyorsun?
I don't understand. Why do you hang out with her all the time?
- Anlamıyorum. Niye her zaman onunla takılıyorsun?
Tom went outside to discover what all the commotion was about.
- Tom bütün kargaşanın ne olduğunu anlamak için dışarı çıktı.
We have to grasp this issue.
- Bu meseleyi anlamak zorundayız.
Bu kelimenin manası nedir?
- Bu sözcüğün anlamı nedir?
Kelimelerin manası kontekste göre değişir.
- Kelimelerin anlamı içeriğe göre değişir.