Women are meant to be loved, not to be understood.
- Kadınlar sevilmek için yaratılmıştır, anlaşılmak için değil.
It is not easy to be understood by everybody.
- Herkes tarafından anlaşılmak kolay değildir.
She speaks clearly enough to be easily understood.
- O kolayca anlaşılmak için yeterince açık konuşur.
You don't need to sound like a native speaker in order to be understood.
- Anlaşılmak için yerli konuşmacı gibi konuşmana gerek yok.
The two countries will negotiate a settlement to the crisis.
- İki ülke kriz için bir anlaşma görüşecekler.
Attempts to negotiate a peace treaty failed.
- Barış anlaşması görüşme girişimleri başarısız oldu.
Tom and Mary almost always agree with each other.
- Tom ve Mary hemen hemen her zaman birbirleriyle anlaşırlar.
I have to agree with Tom on this one.
- Bu konuda Tom'la anlaşmak zorunda kaldık.