Neden bu kadar öfkelisin?
- Why are you so angry?
Öfkeli isen tartışma ve tok isen yemek yeme.
- Don't argue when you are angry and don't eat when you are full.
O, doğal olarak çok kızmıştı.
- He was naturally very angry.
Yumiko biraz kızmıştı.
- Yumiko was a little angry.
Öğretmen kızgın, bu nedenle lütfen sınıfta gürültü yapmayın!
- The teacher is angry, so please do not make noise in the classroom!
Sebep olmadan asla kızgın olmam.
- I'm never angry without reason.
Nadiren kızgın ya da sinirli olur.
- He seldom gets angry or irritated.
Tom sinirli ve öfkeli görünüyor.
- Tom seems frustrated and angry.
Oldukça hiddetli görünüyorsun.
- You look pretty angry.
Tom odayı öfkeyle terk etti.
- Tom left the room angry.
Tom'un kızmak için nedenleri vardı.
- Tom had reasons to be angry.
Tom kızmakta haklıydı.
- Tom had every right to be angry.
İnsanlar ona karşı geldiği zaman o sinirlenmek eğilimindedir.
- He tends to get angry when people oppose him.
Gök gürültüsü bilimsel olarak açıklanmıştır, ve insanlar onun tanrıların insanlara kızgın olduğunun bir işareti olduğuna artık inanmıyorlar, bu yüzden gök gürültüsü de biraz daha az korkutucudur.
- Thunder has been explained scientifically, and people no longer believe it is a sign that the gods are angry with them, so thunder, too, is a little less frightening.
Sebep olmadan asla kızgın olmam.
- I'm never angry without reason.
Leyla bütün beyaz insanlarla kavgalıydı.
- Layla was angry with all white people.
Mary, sakin ol. Kızmak zararlıdır.
- Mary, come down. It is harmful to get angry.
Kızmak için neden yok.
- That's no reason to get angry.
Aktris sözleşmesini öfkeyle yırttı.
- The actress tore up her contract angrily.
O, öfkeyle kapıyı çarptı.
- He angrily slammed the door.
Kızgınlıkla Hey, suyumu kirlettiniz! diye bağırdı.
- He shouted angrily, Hey! You contaminated my water!
O, Şu anda bakıyorsun. Sen röntgenliyorsun Tom dedi kızgınlıkla.
- Just now, you were looking. You Peeping Tom,she said angrily.
Sinirlenmemek için dikkatli olmalısın.
- You must be careful not to get angry.
John kendi tarzıyla yapmazsa, sinirlenme eğilimindedir.
- John tends to get angry when he doesn't have his own way.
O, kızgın bir şekilde ona baktı.
- He looked at her angrily.
Sami o gece Leyla'nın dairesinde olduğunu kızgın bir şekilde yalanladı.
- Sami angrily denied he was in Layla's apartment that night.
The broken glass left two angry cuts across my arm.
An angry mob started looting the warehouse.
Angry clouds raced across the sky.
He gets mad very easily.
- He easily gets angry.
It was his silence that made her angry.
- It was his silence which made her angry.
A man said he'd give me five pounds if I'd paint him and his missis and the dog and the cottage. And I went and put the fowls in instead of the dog, and he was waxy, so I had to knock a quid off.
The customer gave a red-faced account of the argument with the waiter.
... thunder? Are they angry at us?" ...
... and angry and fun and, like, we have this gigantic bridge that be drops down from the ...